Sevgili Okurlarım,
“Nasılsınız, iyi misiniz?” diye sormak isterim fakat ülke olarak iyi olmadığımızı ne yazık ki ben de biliyorum. Bugünkü konum her zamankinden çok daha farklı olacak, belki de…
Artık durumun ciddiyetinin farkına varalım, diyorum. Gönül isterdi ki sizlere çok daha güzel bir konuyla geleyim. Fakat ne yazık ki durumumuz pek de iç açıcı değil. Bugün daha çok hemcinslerimiz ve çocuklarımız üzerinde durmak istiyorum. Konuyu şöyle bağlayacağım, işin aslına gelirsek…
Biliyorsunuz ki son zamanlarda kadın ölümleri arttı. Hiç suçu olmayan kadınların canlarına kastedildi. Bunun yanında, küçük çocuklarımız, bebeklerimiz; kim bilir kimlerin elinde ne zulümlere, ne tacizlere maruz kaldılar. Duydukça, gördükçe canım yanıyor. Kalbim acıyor, ruhum daralıyor… Elimizden de bir şey gelmiyor ne yazık ki…
Eğitimsizlik, cahillik ve kişilik bozukluğu yaşayanlara karşı bir şeyler yapmamız gerek… En azından bundan sonra oluşabilecek tehlikeleri önlemeliyiz. “Nasıl olacak bu, Şerife Nur Hanım?” diye sorabilirsiniz. Yanımızda bizi koruyacak ekipmanlar bulundurarak, gerektiğinde telefonumuza KADES uygulamasını yükleyerek, çocuklarımıza da kendilerini koruyabilecekleri dövüş sanatları kursları aldırarak… Peki ya bebeklerimiz?
Onları mümkün olduğunca kimseye emanet etmemek… Bu önlemler ne kadar sonuç verecek, bilinmez. Biz, bize düşen sorumlulukları yerine getirelim, tehlikeyi en aza indirelim. Allah hepimizi görünür görünmez kazalardan, belalardan korusun. Üzüntümü dualarımla ifade etmek istiyorum…
Gönül isterdi ki sizleri mutlu edecek cümleler kurayım. Ne yazık ki bugün böyle oldu.
İyi okumalar meleklerim.
“Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya,
Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya,
Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı:
Fark etmez anne toprak ölüm maceramızı.”
(Sonbahar, Yahya Kemal Beyatlı)