İnsan, değerinin ve gücünün ne kadarının farkındasın? Kendine ait doğruların ve sınırların var mı? Ya da başkalarının doğrularını ve sınırlarını benimseyip kendinin mi zannediyorsun? Yaradılışını sıradan mı görüyorsun yoksa ne kadar özel olduğunun farkında mısın? Yataktan kalkabilmenin, dengede dümdüz yürüyebilmenin bile karmaşık bir sistem içerisinde ilerlediğini bilmeden gayet tabi yaşarken tüm uzuvlarının mükemmelliğini unutup, hiç şaşırmadan kullanırken muazzamlığının farkına varabiliyor musun?
Her şey o kadar normalin ki “Farkındayım tabi” diyerek de geçiştirebilirsin bu soruları. Bu farkındalık işi o kadar kolay değil. Çünkü farkında olsaydın eğer, gözlerin olur olmaz her şeye bakamazdı. Farkında olabilsen, sana iyi gelmeyen, ruhunu kirleten görüntülere maruz kalmazdın. Bilirdin onların da bir hafızası olduğunu ve seni her seferinde yeniden yapılandırdığını. Dilin güzeli söylerdi; kulağın duymaktan utanacağı sözler dökülmezdi ağzından böyle kolay. Sen muazzam yaratılışının farkında olsaydın, kalpleri kolayca kıramaz, zamanını boşa harcayamazdın.
Geçen bir gününü hayal eder misin? Nelere harcıyorsun en değerli anlarını? Mükemmel işleyen sağlıklı bir gün sonunda şükreder misin mesela? Yoksa “Herhalde böyle olacaktı” mı dersin? Böyle olmama ihtimaline karşın, beynini uyuşturan, görmeni ve anlamanı tamamen yok etmek isteyen ekranlarda, oyunlarda, amaçsız masalarda mısın hâlâ? Her şeyi normalleştiren, mide bulandıran, ağızdan her çıkışta, her duyuşta kalbi kirleten o küfür dolu, art niyet ve kötülük dolu programların esiri misin? Peki, sen bunları izleyip gülesin, zaman öldüresin diye mi verildi sana bu güzel gözler? Duymada sorunsuz kulaklar, doğruyu bir türlü görüp anlamayan, görevi sadece kan pompalamak olmayan o kalp?
Sence de bir tuhaflık yok mu? İyiyi, güzeli yok edip kötülüğü yaymaya, senin özünü çalıp yerine yapay olan bir nefis koymaya çalışan büyük ve kötü gücün farkında değil misin hâlâ? Cevaben, “Artık herkes böyle” mi diyorsun? En tuhaf olanı da bu ya. Herkes basit bir şekilde aynılaştı, nezaketimizi kaybettik, gururumuz yok, saygımızı yitirdik. Dilimiz güzel söylemezken, kalbimiz eksiğin, yanlışın, kötünün peşinde. İlk yanlışa tepki vermedik ve anormal olan normalleşti. İyi niyetin yerini art niyet, saflığın yerini çıkarcılık, kibarlığın yerini cazgırlık aldı.
Sen uyanmayıp devam edersen tamamen yok olacağız. Bu durum birilerinin de işine gelecek, iplerini eline alıp seni kukla gibi oynatırken sen, “Benim seçimim, benim kararım” zannedeceksin. Bu toplumsal bozulmayı ilmek ilmek işleyenler, yıllarca bu uğurda planlar yapanlar kazanmış olacak.
Eskiye özenmek, eskiyi aramak değil fakat daha güzele ulaşma ihtimalinin de elinden alınması değil mi bu durum? Bir çocuğun yanında dikkat edemiyorsan konuşmalarına, izlediğine ve dinlediğine; senin anormalinin onun normali olması doğal değil mi? Bunlara zemin hazırlayan sen değilmişsin gibi ah vah mı edeceksin gün sonunda?
Sen, kendinin ve yaratılış gayenin farkına varmadan uyuşturulmaya devam mı etmek istiyorsun? Devam et ama bir gün bir bakmışsın, uyandığında burada değilsin. O hor kullandığın beden artık sende değil ve sen artık sen bile değilsin. Şimdi uyanma, şimdi değişme, şimdi düzeltme, şimdi karşı koyma vaktidir. Kalbine imkan ver ve gözlerini güzele çevir. Kulaklarını kötü sözlerden koru, dilin iyiyi konuşsun. Hayat bir tercihse bunu iyiden yana kullan. Elindeki kumandanın tuşlarıyla başlayabilirsin değişime. Yanlışı, bir hediye gibi süslenmiş güzel paketlerle sunan tüm programları ele. Mesela, “Takip ettiklerim hangi amaca hizmet ediyor ve bana ne katıyor, benden ne alıyor?” diye yaptığın küçük bir sorgulama bile neler değiştirir.
“Bir benden ne olur ki?” deme sakın! Ben, bize, hepimize dönüşüverir pek kısa zamanda. Yanlışa yanlış dersen, zarar vereni hatta zarar verme niyeti olanları bile eleyebilirsen eğer. Kalp hazır beklemekte, yeter ki uyutulduğunu anlayıp uyanmayı dile. Gel, birlikte iyiyi isteyip seçelim. Bak, nasıl da gelecek huzur dolu güvenli günler.