Abbasi Devleti’nin önemli hükümdarlarından Harun Reşit, çok sevdiği Allah dostlarından Behlül-i Dâne Hazretleri’nin ibret verici öğütlerini her daim dikkatle dinler ve bu mübarek zatı yanından ayırmak istemezdi. Hazreti Behlül de Harun Reşit’i çok sever ve onun doğru yoldan ayrılmasını hiç istemez; nasihatleri ve bilgece sözleri ile onu her daim uyarmaya gayret ederdi.
Yine günlerden birinde Abbasi Halifesi, devlet işlerinden çok bunalmış vaziyette gönlünü ferahlatmak ve biraz da olsun nefeslenmek maksadıyla Hazreti Behlül’ü görmeyi çok arzu eder. Görevli memurları, Hazreti Behlül’ü saraya davet etmeleri için gönderir; görevli memurlar Hazreti Behlül’ün evine vardıklarında onu bahçede uyur vaziyette bulurlar.
Görevli memurlardan biri mübareğin koluna hafifçe dokunarak, “Efendim, lütfen uyanınız, Halifemiz sizleri görmeyi arzu etmekte.” der. Hazreti Behlül, uyanır gibi yapar, gözlerini birazcık aralar ve uyumaya devam etmek ister. Görevli memurlar tekrar seslenirler; Hazreti Behlül bu sefer uyanır, lakin üzüntülü bir yüz ifadesi ile biraz da söylenerek kalkar ve görevli memurlara dönerek, “Tam da rüyamın en güzel yerinde uyandırdınız beni, oldu mu bu iş?” diyerek söylenir.
Memurlar bu olaya gülerek, “Efendim, yine uyursunuz; Halifemiz sizi görmek, sizinle sohbet etmek istiyorlar, lütfen gidelim.” derler.
Hazreti Behlül kalkar yatağından, güzelce hazırlığını yapar, abdestini alır ve görevli memurlar ile saraya gitmek üzere yola koyulurlar. Halife Harun Reşit, çok sevdiği bu gönül sultanını karşılamak için çoktan saray kapısının yolunu tutmuş ve beklemektedir. Saraya vardıklarında iki dost birbirine sarılır. Halife Harun Reşit, bir süre hocası Hazreti Behlül’e baktıktan sonra, “Hocam, sizi üzüntülü görmekteyim. Canınızı sıkan bir olay mı oldu? Anlatmak ister misiniz?” diye söze başlar.
Hazreti Behlül ise, “Sultanım, nasıl canım sıkılmasın? Rüyamda altından yapılmış bir padişah tahtına oturmuştum ve görevli devlet adamları başıma takmam için çok gösterişli bir padişah tacı getiriyorlardı. Tam başıma giyecek iken uyandırdı şu görevli memurlar beni, o anda gözümü açınca padişahlığım elden gitti. Canım ona sıkıldı.” der.
Halife gülerek, “Ah hocam benim, göz açıldığında elden giden bir padişahlık için üzülür mü hiç insan? Rüyada elden kaçan şeye nasıl olur üzülürsünüz?” der.
Hazreti Behlül’ün burada asıl amacı Halife’ye ince bir ders vermektir ve Hazreti Behlül cevabı hemen verir: “Ey yüce gönüllü Halifemiz, evet, doğru söylediniz. Gözümü açtığımda kaybedilen sahte bir padişahlığa üzülmek olmaz; lakin unutmayın, ben gözümü açtığımda sahte bir padişahlığı kaybettim ama siz gözlerinizi kapatıp bu dünyadan ayrılınca gerçek padişahlığınızı kaybedip, Rabbimize çetin bir hesap vereceksiniz. Hal böyle iken sizin düşünmeniz gerekir.” der.
Evet, bizler için de emri hak vaki olunca (ruhlarımız bedenlerimizden ayrılınca), Rabbimizin razı olmadığı ve hakkını veremediğimiz her makam, şan, şöhret ve zenginlik bizler için acı verici bir imtihan olarak karşımıza çıkacak.
Bu kıssadan hissemizi alabilecek zihin açıklığı ve kalp berraklığı nasip etsin Rabbimiz. Bu dünyada iken ve fırsatımız var iken güzellikler saçalım; kin tutmak, her türlü haksız kazanç, kavga, gürültü gibi bize acı verecek çirkinliklerden sıyrılıp gittiğimiz yerleri gül bahçesine çevirelim.
Keyifli okumalar dilerim. Hayırla kalınız.