Sokaktayım, karşımda kalabalıklar var. Koşarcasına, yıkarcasına ilerlerken karşı kaldırıma geçiyorum. Sanki bu dünyaya her şeyimizle vedalaşmak için gelmişiz; o güzelim günlerimize, vefaya, sevgi dolu sarılmalara, kahkahalar attığımız tahta masaya, gölgesinde oturduğumuz ağaçlara, “merhaba” dediğimiz kuşlara bir bir veda etmişiz… Adımlarım yavaşlıyor, kalabalığın gürültüsü uzaklaşıyor. Bir an durup etrafıma bakıyorum; her şey ne kadar da değişmiş. Oysa her bir köşede anılarımız saklı. Bir zamanlar neşeyle dolup taşan sokaklar, şimdi sessiz ve hüzünlü. Ama yine de içimde bir umut var. Belki de vedalar, yeni başlangıçların habercisidir. Belki de her veda, yeni bir merhabanın kapısını aralar. Gözlerim doluyor, kalbim hüzünle çarpıyor. Ama biliyorum ki her anı, her veda bizi biz yapan parçalar. Geçmişin izleriyle dolu bu sokaklarda yürürken, geleceğe dair umutlarımı da yanımda taşıyorum. Her adımda yeni bir vedalaştıklarıma bakıyorum, gözlerim dolu dolu. Her nefeste yeni bir başlangıç bulamıyorum, vedalaşmamak için.
Takvimler bir bir değil, sanki yıllar bir anda koparılmış. Zamanın acımasızlığı karşısında, anılarımızın sıcaklığına sığınıyorum. Her geçen gün, bizi biraz daha geçmişe götürüyor ama aynı zamanda geleceğe dair umutlarımı da besliyor. Bu yolculukta her adımda biraz daha güçleniyoruz, biraz daha büyüyoruz diyemiyorum; o eski günlerin neşesi içinde var olacak diye. Sadece üzülüyorum. Yürüdükçe mi kaybediyoruz, kaybettikçe mi yürüyoruz bilemiyorum. Belki de hayat, bu ikisinin arasında bir denge kurmakla ilgili ama nasıl? Her kayıp bize yeni bir yol açıyor, her adım bizi biraz daha ileriye taşıyor, her şeyden uzaklaştırarak. Bu belirsizlik içinde kendi yolumu bulmaya çalışıyorum, her adımda biraz daha kendimizi keşfetmekten uzak kalarak, anlamayarak.
Bütün neşe nereye kaybolmuş da sessizlik sarmış etrafımızı, bileniniz var mı acaba diye haykırmak istiyorum. Sesimi de kaybetmişim. Bu sessizlik içinde, içimdeki fırtınalarla baş başa kalıyorum. Ama belki de bu sessizlik, içimizdeki gerçek sesi duymamıza yardımcı olur. Belki de bu sessizlik, yeni bir başlangıcın habercisidir. Sessizlik içinde yürümeye devam ediyorum. Her adımda, içimdeki boşluk biraz daha büyüyor. Ama aynı zamanda bu boşlukta yeni umutlar filizleniyor. Belki de kaybettiklerimizle birlikte yeni şeyler kazanıyoruz, acaba? Her veda, yeni bir başlangıcın kapısını aralıyor mu? Belki de bu sessizlik, içimizdeki gerçek sesi bulmamıza yardımcı oluyor, oluyor mu acaba? Olmasına ramak mı kaldı?
Oysa farkında mıyız; hâlâ eve gelirken odaya girmeden ayakkabılarımızı dışarıda çıkararak, montumuzu, ceketimizi askıya asarak içeriye giriyoruz. Demek ki vedalaşamadıklarımız da varmış bize kalmış. Neden acaba bunlar da vedalaşmadık diğerleri gibi? Belki de bazı şeyler bizimle kalmak zorunda. Belki de bazı alışkanlıklar, bazı anılar, bizi biz yapan, bizi hayata bağlayan şeyler. Eğer veda ettiklerimiz bizi hayattan koparanlar idiyse, o yüzden mi veda ettik onlara? Vedalaşamadıklarımız, içimizdeki umutların, sevgilerin, bağlılıkların birer yansıması ise, vedalaştıklarımız neyin yansımasıydı? Kim bilir belki de bu vedalaşamadıklarımız, bize her gün yeni bir başlangıç için güç verir desem de kalan bir şey kalmadı ki güç versin. Acaba bir gün vedalaştıklarımız, karşımıza aniden çıkar mı? Bence çıkar; geri gelmek için gitmiş olabilirler mi acaba?
Silinmeye yüz tutmuş anılarımızı, duygularımızı bir gün yeniden çizebilir miyiz o gülüşüyle, eksiklikleriyle tam olarak? Belki de anılarımızın ve duygularımızın silinmeye yüz tutmuş olması, onları yeniden keşfetmemiz için bir fırsattır mı? Belki de eksikliklerimizle, hatalarımızla, kayıplarımızla birlikte yeniden tam olabiliriz de tam olmak isteyen var mı? Her anı, her duygu, bizi biz yapan parçalar; içinde taşırken o yaralar, yüreğimiz kan ağlar. Acaba yani olasılıklar dâhilinde belki de bu parçaları yeniden bir araya getirerek yeni bir bütün oluşturabiliriz, bütün olmak isteyen var mı? Varsa parmak kaldırsın, sayalım da sayımızı bilelim.