Thomas Bernhard, Hollanda doğumlu, Avusturyalı bir yazar. Bütün hayatını etkileyecek çileli bir çocukluk geçiriyor yazar. Hizmetçi bir anneden doğmuş, babasını hiç tanımamıştır. Çünkü babası ailesine sahip çıkmamış, intihar ederek ölmüştür. Anne de başkasıyla evlenmiştir. Üvey baba ona iyi davranmamıştır. O da ebeveyni yerine dedesini baba bilmiştir. Hayatında ayrı bir yeri vardır dedenin. Anneannesi de aynı şekilde. Bernhard, onların yanında büyümüştür. Zaten annesi de Bernhard’a sevgi göstermiyor. Bernhard’ı Salzburg’da yatılı bir okula göndermiştir. Bu okula Bitik Adam’da değiniyor. Okulundan nefret ediyor. Bütün yeteneklerini ve düşüncelerini öldürmeye çalıştıklarını düşünüyor. Dayanamayıp kaçıyor ve çırak olarak bir dükkânda çalışıyor. Burada çalışırken hasta oluyor. Hayatı tüberküloz hastalığıyla mücadele ile geçiyor. Nihayetinde kalp krizinden ölüyor.
Anne ve babasına duyduğu nefret, Bernhard’ın eserlerinin baş duygusudur. Bu nefret, onun Bitik Adam’ı yazma nedeni olabilir. Bu romanı 1983’te yazıyor. Müzik temalı bir roman. Bu romandan sonra tiyatro ve resim temalı iki roman yazarak sanata olan ilgisini göstermiş oldu. Bitik Adam romanı her kütüphanede bulunması gereken bir kitap. Çünkü farklı bir yazım tekniğini denenmiş olacaktır.
Ben de yeni okudum doğrusu. Uzun zamandır kütüphanemde durmasına rağmen neden okuyamadığımı sorguladım. Okudum ama ben Bitik Adam’ı okurken çok zorlandım. Bu teknikle yazılmış bir roman okuduğumu hatırlamıyorum. Asıl olayları kitabın başında öğrenirken devamındaki detaylandırma sürecine katlanmak gerekiyor. Tek paragraf olması da ayrı bir okuma zorluğu.
Yazar, anlatıcı başkişi ağzından olayları anlatırken kendi duygularını ve yaşadıklarını hem karakter hem de başrol rolüyle ortaya koyuyor. Gerçekle kurgu iç içe. Kendi yaşadıklarını hikâye ederek anlatırken kurguya da giriyor. Oldukça ilginç bir anlatım tarzı.
Bu kitap iç monolog tarzında yazılmış ama otobiyografik özellikler de barındırıyor. İç monologda olaylar sırasıyla verilir ama Bernhard aklına geleni yazmış istediği gibi. Kitabın hemen başında arkadaşları Glenn ve Wertheimer’e ne olduğunu pat diye açıklayıveriyor. Olayları konuştukça açıyor, açıldıkça ayrıntılara giriyor. Olayları yaşamış veya halihazırda yaşıyor gibi anlatırken hikâye mi kurgu mu tam bilinemiyor. Karakterleri anlatırken de yaşamlarına müdahale ediyor. Hem kendi bakış açısından hem de iki arkadaşının bakış açısından aktarıyor olayları. Bir düşünceyi aktarırken sonunda dedi, diyor. Tamam bu anlattığı karakterin düşüncesi derken diye düşündüm, diyor. Burada başkası yerine konuşup düşünme var. Olayları kafasında tekrar kurgulayıp başka bir ihtimalle yaşatmak istiyor. Tavrını hiç değiştirmiyor. Yaptığı şey, yaşanması ihtimal olaylar ve davranışları ortaya koymak. Bilinç ve bilinç altı düşüncelerini anlatmayı seviyor.
Bernhard, kitapta en iyi olmak istediğini; fakat olamayınca vazgeçtiğini belirtiyor. Acemiliğin insanın peşini bir türlü bırakmadığından dem vuruyor. Kendi kabuğundan dışarı çıkamadığını, bu yüzden tepetaklak yuvarlanmaya devam ettiğini belirtiyor.
Giriş cümlesinde belirtiğine göre umutsuzluğu birden ortaya çıkmış değil. Kitapta yapmak istediği sonu intiharla biten bu süreci tasarlamak. Kitabı bunun için yazdığını anlaşılıyor. O aşamaya nasıl geldiğinin haklılığını ortaya koymak istiyor. Yazar, hatırlanmak ve hak verilmek istiyor.
Kitapta kahraman, anlatıcı kişi olan kendisi ve diğer iki arkadaşı. Kendisi ve Glenn Gould gerçek. Diğeri gerçek mi bilinmiyor. Bana göre Wertheimer da kendisi. İntiharla noktalanacak yaşamının umutsuzluk üzerine kurulu dünyasında görmek istediği bitik adamın süreci. Yazar, olamadığı, olmak istediği ve olduğu kişiliklerini ortaya seriyor bu kitapta. Bir yanda gerçekler, bir yanda hayaller diğer yanda umutsuzca sürüklenen, biten bir hayat. Burada gerçek ve umutsuzluk ölürken hayal ölmüyor. Burada kazananın ve kaybedenin hazin öyküsü başka türlüsü mümkün olsaydı düşüncesi karşısında kendi bakış açısını yansıttığı anlatıcı kişi üzerinden yansıtılmaya çalışılıyor. Glenn Gould, gerçek hayattan bir kişilik. Başarılı bir piyano virtüözü. Goldberg Varyasyonları ile ünlenmiş biri. Bernhard’ın gerçekte onu iki kere Salzburg’a verdiği konserinde dinlediği ve gördüğü tahmin ediliyor. Buna rağmen karakterlerden biri olarak seçmiş onu Bernhard. Karakter olarak kurguda onunla beraber okurken otuz yıl sonra tekrar görüştüklerini anlatıyor. Onu başarı kefesine koyuyor. Ulaşamadığı, belki ailesinin onu görmek istediği yere koyuyor. Karşısına başarılı olamayan, çok başarılı olan Glenn yüzünden hayallerinden vazgeçen Wertheimer’i koyuyor. Anlatıcı bakış açısıyla bu senaryoların ikisinin de işe yaramadığı düşüncesini üçüncü karakterin gözlemleriyle ortaya koyuyor. Kendisinden beklendiği şekilde yaşanılsa bile sonucun hiçbir zaman olumlu sonuçlanmayacağı gerçeğini ortaya koymaya çalışıyor.
Glenn gerçek hayatta beyin kanamasından ölüyor. Kitapta da bu durumu kurguya almış. Kendisiyle bağdaştırmış olabilir. Kendisi de hayattayken eserlerinde kendi hayatını anlattığını dile getirmiş sık sık. Kesinlikle psikolojik sorunları olan biri. Kitapta basit insanların karmaşık insanları anlamadığı ve onları iç dünyalarına ittiğini söylüyor.
Salzburg’daki Mozarteum Üniversitesi’nde müzik eğitimi almış. Salzburg’u ve diğer yaşadığı yerleri nefret ederek anlatıyor. İnsanlarının korkunç olduğunu, düşünce ve sanat düşmanı, ahmak ve ruh hastası olduklarını belirtiyor. Bu kentte yaşamak için güçlü bir kişiliğe sahip olmak gerekir. New York’u ise sevdiğini söylüyor.
Bernhard’ın birçok otobiyografik kitabı var. Soğuk, Nefes, Neden, Çocuk ve Kiler ünlü beşlisi olarak biliniyor. Bernhard, bu kitaplarında çocukluk yıllarını, okul hayatını, hastalık dönemlerini, okul dışındaki hayatını anlatır. Filmi çekilen Der Kulterer adında önemli bir kitabı daha vardır. Hapishanede geçer. Burada da Bitik Adam’da olduğu gibi intihar ögesi vardır. Babasının intihar ederek ölmesi onda travma yaratmış olmalı ki kitaplarında kaçış yolu olarak aklının bir köşesine hep duruyor.