Merhaba Sayın Okur,
Bu yazımda sizlere arkadaş kavramının bende çağrıştırdığı düşünceleri aktarmaya çalışacağım. Arkadaş; çoğumuzun da bildiği üzere “arkanı yasladığın taş” anlamına gelir. Köken itibariyle de sağlam, güvenilir, kuvvetli bir ilişkinin en önemli temsilcilerinden birini ihtiva eder.
Öyle bir zamandayız ki, resmen arkadaş kavramının kökenini kurutmuş vaziyetteyiz. Ne sağlamlığını ne de güvenilirliğini tartışacak duruma geliyoruz.
Büyüklerimizin bizlere aktardığı arkadaşlıkların daha samimi olduğunu duymuşuzdur. Herkesin hayatı, manevi dünyası tabii ki de farklı; ama toplumca kabul gören bazı kalıplar bizi eleştiri noktasına getiriyor. Eski ve yeni karşılaştırmaların ana hattı, toplumun değer kalıpları ve fikir mekanizması tam da bu merkezde bulunuyor.
Günden güne arkadaşlıkların sıradan olduğunu düşünüyor musunuz?
Yıllarca var olan arkadaşlık makamınızı basit sebeplerden bitirmeyi normalleştiriyor musunuz?
“Kardeşim gibidir” dediğiniz insanlar, aslında herkes gibi niteliklere sahip, sizin gönlünüzde büyütmüş olduğunuz kadar mıymış?
Bu sorulara cevap verirken, hatta okurken, evet, evet diyor musunuz?
Günümüzde gelinen nokta bu maalesef. Ne yazık ki, nesli tükenen bir kurum haline geldi. Tabii, tam tersi de olabilir. Çok iyi arkadaşlıklarımız vardır. Tezimi çürütebilirsiniz. Ama ben genel geçer şeylerden bahsetmiyorum.
İnsanlar, bir önceki güne nazaran arkadaş seçimlerini çok daha titiz, tabiri caizse ayrık otu temizler gibi yapıyor. Bazıları seçimlerini kalbiyle, bazısı ise sadece aklıyla yapıyor. Karşılık göremeyeceği bir arkadaşlığın temelini bile atmaktan aciz. Bir de temeli güçlü, kaliteli olanlar var. Kimlerden bahsediyorum? Çocukluk arkadaşlarımızdan.
En masum olduğumuz, karşılık beklemediğimiz, sonunu düşünmediğimiz, kalplerimizin temiz olduğu ve hep o haliyle hatırladığımız arkadaşlıklar.
Her yönüyle değerlendirmemiz gereken bir konu. Elbette, şikayet ettiğimiz noktalar var; fakat ümidimizi tamamen yitirmememiz gereken güzel durumlar da var.
Eski-yeni karşılaştırması, çocukluk-erişkinlik karşılaştırmasından da öte bir olgu daha var. Hatta son zamanlarda sıkça dile getirilen “az-çok” portföyü.
Ne kadar arkadaşımız olmalı?
Az ve öz mü?
Çok ve sosyal mi?
Kategorimizi belirlerken, kendi ailemizi, ayıracağımız zamanı, vereceğimiz değeri de saptamamız gerekir.
Her yazımda olduğu gibi küçük önerilerim olacak. Yazımın gelişim sürecinde de fark ettiğiniz gibi objektif kalmaya çalıştım. Telkinlerim yazım kadar objektif kalmayacak.
“Sizi önemsemeyen, değer göstermeyen, özel bir gününüzü hatırlamayan, arayıp sormayan, sizinle zaman geçirmekten aciz; sadece işi olduğunda arayan ve sonra kayıplara karışan kişileri hayatınızdan derhal çıkarın. Hayatınızdaki beyazlıkları lekelememek, sizi siz yapan unsurların kilometre taşıdır. Kendinize ihanet etmek istemiyorsanız, yol aldığınız dostlarınızı doğru ve tutarlı seçmeye özen gösterin.”
Sağlıcakla, esen kalın.