Kış gelip karlar örtünce tabiatın dört bir yanını, insan ruhu ile birlikte alemdeki tüm iyicil ve kötücül şeylerin üzeri de ak bir örtü ile kaplanır. Bu ak manzara, bir sonraki mevsime kadar doğayı oluşturan tüm unsurların bir ‘dirilme’, ‘toparlanma’ ve ‘muhasebe’ iklimine girmesine olanak sağlar. Bu iklimin sırrına ve manasına varabilenleri taptaze ve ‘silkinişe’ vesile kılan bir bahar karşılarken; bu mevsimin aklaştırıcı ve paklaştırıcı kollarına teslim olmayanları ise, kışın bitmesiyle başlayan sağanaklar altında bir boğuluş ve kara çamurlara saplanış bekler.
Kış mevsimiyle birlikte, insan sadece dış etkenlerin onu üşütmediğini kavrar. Kişi, iç dünyasının ve derinlerde inşa etmiş olduğu evinin de eksikliklerini görmeye başlar. İnsan kalın giysiler giyerken bu mevsimde, aynı zamanda üşüyen ruhunun ve benliğinin de bir sığınağa ve sarmalanmaya ihtiyacı olduğunu görür. Deveran eden mevsimler boyunca ‘‘ne olduğunun’’ ve ‘‘nereye yol aldığının’’ hikmetli izahatını yapmamış olan insanın yüzüne, bu fasılda ‘’buzdan tokatlar’’ çarpar. Böylece kişi, sadece soğuğa maruz kalan tenine değil de üşüyen ruhuna da bakmasını öğrenir. Bundan sonrasında, ruhuna eğilen ve ‘ruh evi’nin eksikliklerini görebilen insan için soğuklar, içinde yanan alevler karşısında boyun eğmiş olur.
Kış mevsiminde en önemli tefekkür vakti ise gecelerdir. Uzun geceler boyunca yağan karlarla birlikte insan daha da içine çekilir ve tıpkı zifiri gecelerde doğanın yaptığı gibi giderek tenhalaştırır kendisini… Bu tefekkür faslı, kış geceleri yağan karlara eşlik eden bulutların yaydığı latif pembelik gibi, kişinin de iç dünyasını hoş renklerle donatmasına olanak sağlar. Bu durumda, kapkara bir manzarada olan insan kalbi, latif ışıklarla bezenmenin ayrıcalığını yaşar. İnsan bu sayede, geceyi aklaştıran karların yaptığı gibi kendisini aklaştırmanın ve aydınlatmanın sefasına erişmiş olur.
Uzun kış mevsimi boyunca karlar usul usul yağarken, insan yüreğinden de ‘aşk kristalleri’ usul usul yağmaya başlar. Kişinin kalbinde bulunan aşk duygusu ve gönül verdiği insan; karların aydınlattığı bir kış gecesinde, ayak değmemiş topraklarda yürüyen bir varlık kendisini nasıl ifşa ediyorsa, öylece aşikar olur yüreğin kuytu köşelerinde. Her yağan ‘‘kar’’ tanesi, ‘‘yar’’ olur aşığa ve böylece ‘‘Beyaz Aşk Şölenleri’’ peyda olur. Bundan sonra karlar yağmaya devam ederken kişinin yüreği de ‘’har’’ olur yanar. Bu vakitten sonra kişinin yüreğinden dizeler ve aşklar yağarken, soğuktan sönmüş gözlerinden de tıpkı karların örttüğü gecelerde mahzun mahzun akan ırmaklar gibi gözyaşları akar ve yerdeki buzları eritmeye başlar zira bu yaşlar, volkanların püskürttüğü lavlar gibi olmuştur çoktan…