Çocukluğunuzdan beri edebiyata gönül vermiş bir kitap kurdusunuz diyelim. Türkçe ve Edebiyat derslerinde notlarınız hep pekiyi. Hocalarınızdan edebiyata yatkınlığınızla ilgili övgüler de aldığınızı varsayalım zamanında. Kaleminizin kuvvetli olduğuna dair ikna olmuşsunuz. Şanslıysanız aileniz ve hocalarınızın da isabetli yönlendirmeleriyle dil ve edebiyat bölümüne girdiniz diyelim. Ya da üniversitede başka bir bölüm okudunuz ama gönlünüz her zaman bir şeyler karalamaktan yana oldu.
Dönem dönem kurgu yazarlığına heves ettiniz. Yazarların biyografilerini okudunuz. İlham aldınız. Yazarlıkla ilgili kitaplar okudunuz şevklendiniz. Yazarlık atölyelerine gittiniz. Sizler gibi birçok edebiyatseverle karşılaştınız. Roman taslağınızı okutmaya çalıştınız belki ilgili kişilere. Yayınevlerine defalarca yazdıklarınızı gönderdiniz hatta. Kimi zaman standart alındı mesajları; çoğu zaman da cevap bile alamamanın hayal kırıklığıyla yavaş yavaş motivasyonunuz azaldı değil mi?
Tam da bu noktada pes ettiniz. Siz, tırnaklarınızla kazıyarak, ilmek ilmek işleyerek bir noktaya getirdiğiniz yazarlık serüveninizde başrol bile olamadığınızı düşünürken birçok kifayetsiz, vasat kitabın şakır şakır basıldığını gördünüz. Nasıl oluyordu da sizin yarı yeteneğinize, yetkinliğinize ve entelektüel kapasitenize sahip olmayan onlarca “yazar” piyasada el üstünde tutuluyordu?
Zurnanın zırt dediği yere geldik nihayet. Kendinizi suçlamayın. Edebiyat çevrelerinden yeterince haberdar değilsiniz demek ki. Bu çevrelerden bahsedeyim size biraz izninizle. Birincisi yazarlık ve edebiyat atölyelerinde size yazar olmanızla ilgili hiç bir destek vermeyeceklerini bilmenizi isterim. Evet bazı atölyelerde katılımcıların öykülerinden oluşan kolektif kitaplar basılmıyor değil. Fakat bana ünlü, çok satan bir tane kurgu yazarı söyleyebilir misiniz ki yazarlık atölyesinden yetişmiş olsun? İkincisi her ne kadar olgun ve doymuş olursa olsun ünlü yazarların çoğu kendilerine çalışır. Hiçbiri edebiyat çevrelerine yeni girmek isteyen genç yazar adaylarına alan açmak istemez; onları desteklemez. Lafa gelince hepsi yazın dünyasının kuraklığından, gençlerin edebiyata ilgisizliğinden dem vurur. Fakat bilirsiniz. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Gelin görün ki bu yazar ağabey ve ablaların hiçbiri yetenekli yazar namzetlerinin ön plana çıkmasından haz etmez. Yazın çevreleri çoğunlukla kliklerden oluşur. Eş dost ahbap çavuş ilişkileri, hatır gönül işler. Yayınevleri ve editörlerin çoğu adı sanı duyulmamış (İngilizcesi no name) yazar adaylarının kurgu taslaklarını okumaya tenezzül etmez. Belki de haklıdırlar. Onlar da taş mı yesin? Araba suyla çalışmıyor diyerek popülaritesi yüksek kişilerin, magazin figürlerinin, influencerların yemek kitaplarını ve hayat tecrübelerini basarlar ki yüksek getiri elde etsinler. Burada çok değerli ve derinlikli kurgu eserler yayımlayan yayınevlerini hariç tutuyorum. Onlar hayran olunası bir idealistlikle halen hiçbir edebi değeri olmayan lakırtılardan ibaret kurgumsu kitapları yayımlamamak için direniyorlar.
Yeri gelmişken bir yere taslak yollarken taslağınızın her hakkının sizde saklı olmasına da özen gösterin. Sahipliğinizi ispatlayabileceğiniz her hukuki yolu iyi öğrenin. Yoksa bir gün fikirlerinizin çalınarak reklam sloganlarına, senaryolara adapte edildiğini görebilirsiniz. Bunlar acı ama gerçek tecrübelerdir. Uzun ve meşakkatli yoldan gidenler kazanır demek isterdim ama maalesef durum tam tersi. Bunu kabul ederek mücadeleye devam eden tüm kurgu yazar adayı dostlarıma başarı, sabır ve metanet diliyorum 🙂 Sevgiyle ve gerçekle kalın.