Dünya halkı, yine oldukça esrarengiz bir dönemden geçiyor. Salgınlar, depremler, yangınlar, savaşlar derken şimdi de ne olduğu anlaşılamayan uçan cisimler ortaya çıkmaya başladı. Ve az önce yazdığım satırlar, bilim kurgu romanından değil dostlar hepsi gerçek hayattan.
Bu yaşananlar aklıma üç kitaplı Beşinci Dalga serisini getirdi. Yaşananlar ne kadar da orada anlatılanlara benziyor.
Özellikle benim yaş gurubum ve üzeri olan pek çok insan her yeni başlayan güne kafasında şu soru ile başlar oldu.
“Acaba daha görmediğimiz ne kaldı ki?”
Özellikle 70’ler de doğan grup için bir liste yapalım hadi. Sıralama yaparken sadece o an aklıma geliş sırası ile yazıyorum.
Depremler: Dünyamız her gün sallanıyor olsa da 1983 Erzurum depreminden bu tarafa ülkemizde birçok ölümlü deprem yaşadık. Son zamanlarda meydana gelen depremlerin hem şiddeti hem de yıkıcı etkisi giderek artıyor.
Orman yangınları ise bambaşka bir hale evrildi. Eskiden ki teknolojik imkanlar bu kadar çok değildi. Yanan hektarların kat be katı kül olmakta. Günlerce süren yangınların sönmesi için dua eder hale geldik.
Salgınlar: Yaşadıklarımız Dünya tarihinde hiç bu denli küresel olmamıştı. Sokakların boşalmasını sadece filmlerde görürken bu durumu bizzat yaşadık. Pandemide insanlar evlerine kapanınca, doğa da bir kendine geldi. Haliçte yüzen yunusları gördük.
Savaş yüzünden göç eden insanlar: Son on yılda milyonlarca can yerinden yurdundan oldu. Savaşlar; kuzey-güney, doğu-batı ya da esmer-sarışın dinlemeden herkesi yurtsuz bıraktı.
Acaba tüm bu yaşananlar bir uyarı olabilir mi? Bu Dünya da sadece bir misafir olduğumuz gerçeği bize hatırlatılıyor olabilir mi?
Aslında bu soruları her dönem yaşamış ve o dönemin kahrını çekmiş milyarlarca insan kendine sormuştur.
Peki esas mesele nedir? Neden toplu ölümler bu denli arttı?
Gerçekten bir saldırı altında mıyız yoksa kendi ektiklerimizi mi biçiyoruz?
Yazar Dan Brown aslında Cehennem adlı eserinde bize bir bakış açısı veriyor. Filme de uyarlanan bu kitapta esas sorunun hızlı nüfus artışı olduğu gerçeğini kurgu bir hikâye ile anlatmış. Filmdeki bir sahne de ana karakterin anlattığı bir beher kabı örneği var.
O filmden size bir alıntı yapmak istiyorum.
“Bartlett, bize beher kabı örneğini veriyor. İçine her dakika bölünen ve çoğalan tek bakteri konuyor. İlk bakteriyi kaba saat 11.00′ de koyarsanız, saat 12.00 da tamamen dolacaktır. Peki saat kaçta kap sadece yarı yarıya doludur? 11.59′ da. İşte bizim için zaman budur. 40 yıl içinde, tam 32 milyar insan, yaşamak için, savaşacak, yenilecekler. Gece yarısına 1 dakika, dünyayı saran her yok edici küresel hastalık, insan nüfusunun fazlasıyla ilişkilendirilebiliyor. Ciddi doğum kontrol yöntemleri, onların hiç şansı yok. Dünya tarihinde, 5 büyük nüfus imhası gerçekleşmiştir. Eğer sert ve hızlı bir önlem almazsak, 6. İmhayı biz Yaşayacağız.”
Sonuç olarak yaşanan felaketlerin ve toplu ölümlerin ardında yatan gerçek sebep nüfus artışı olabilir mi?
Ben nüfus artışından çok nüfusun kalitesine bakılmasından yanayım. Aslında bu Dünya 32 milyara değil 100 milyara da yeter ama maalesef okumayan, aceleci, sabırsız, tembel ve kural tanımaz olan insan topluluğu için sanıyorum galaksimiz bile yeterli olmaz.
Uzun lafın kısası eskilerin de dediği gibi sorun, içi dolu olduğu için boynunu büken de değil, içi boş olup dik durduğunu düşünen başaklardadır.
Etrafınızın boynu bükük başaklarla dolması dileği ile.