Aşık olan biri olarak, bu sözleri okuyan her seven biliyorum ki bana kızacak. Hele ki ilk defa sevmiş ise, yüreği ilk defa yanmış ise çok, hem de çok kızacak bana…
Bedenimizin bazı kısımları sürekli savaş halinde sanki. Mesela aklımız ile gönlümüz, vicdanımız ile nefsimiz ve ya rahatımız ile dünya sevdamız…
Sürekli bir savaş halinde insan. Hem kendi iç dünyasında, hem dış dünyası ile. İnsan dünyaya gözünü açtığı andan itibaren yapar bu savaşı hatta. Kim ağlamadı ki doğar doğmaz, ya da kimin poposuna tokat atılmadı…
İnsan doğduğu an, ak ciğerleri savaş açar bedenine. Sürekli anne rahminde kan ile beslenen bebek, anne ile bağı kopunca, yaşamak içinde mücadele halinde olduğunu anlar ve derin bir iç çekerken, ciğerlerine dolan hava ile yeniden hayat bulur. Artık yaşamak için bir ömür nefes almak zorundadır ve başlar yaşam mücadelesi.
Bahsettiğimiz her şey bedeni varlığımız. Bir de ruhani varlığımız da var ki, o başlı başına bir muamma. Onun savaşı bir başka. Aslına bakılırsa ruh mu bedeni taşımakta yoksa beden mi ruhu taşımakta bilmiyorum. Ama sonucuna bakılırsa, beden ruh içinde sanki hapis yaşamakta ki, bir gün illa çıkıp uçmakta…
Ruh ve bedenin savaşması mı yoksa, sevdası mı demek doğru olur bilmiyorum. Ama bir gerçek var ki, dünya serüveninde beden illa büyük zararlar görmektedir. Ta ki, bir gün tamamen çürüyüp toprak olana kadar.
Manevi acılar çeken ruh ile, maddi acılar çeken beden arasında illa bir aşk da olmalıdır. Ruhun dünya hayatında geçirdiği serüveni, bedenin bu denli kendisine kalıp, dünyanın her sıkıntısına siper olduğunu düşünürsek, her zaman da istisnasız kaybeden tarafın beden olduğuna bakılırsa, beden ruha aşık, ruhun bedende pek de bir sevdası olmadığını söyleyebiliriz.
İnsanın bünyesinde, bedeni ve ruhani bu kadar aşk ve savaşın olması yanı sıra, bir de insanın yaşadığı dünya ilişkilerinde savaşları olmaktadır. Bunların başında eğitim, iş, geçim, evlilik, aile gibi mücadelelerin yanında, gönül dünyasını meşgul eden, aklın dünya sıkıntılarıyla savaşmasına engel olan gönlün sevda sıkıntısı da, başlı başına bir problem olmaktadır.
Her ne kadar her şey para demesek de, beden görünüşünün güzelliği, imkanların yeterince sağlanması, özgürlüğün büyük bir kapısı olan ekonomi, yani iş kapısı, insanın dünyadaki her savaş parametresi için en önemli unsurdur.
Sevdada ölçü şu olmalıdır ki, çocukluktan başlayan eğitim hayatının bir nihai sonuca varması, kişinin kendisine özgüveni, özgürlüğü, kendisini kanıtlaması için meslek hayatını olumsuz etkilemeyecek ölçüde olmalıdır. Çünkü her insan bir yuva ister ve yuvanın temel yapısı olan bir meslek dalının olmaması, tüm yaşam standartlarını olumsuz etkiler. Yani her ne olursa olsun, duygusal manada sizi kim ne kadar etkilerse etkilesin, sizi ömür boyu özgür kılacak, emeklerinizin karşılığı olan meslek ve iş hayatınızı etkilememelidir.
Şunu da unutmamak gerekir ki, aşk ilk önce kavuşmayı ister. Aşkın gözünün kör olması, aslında güzellik-çirkinlikle alakalı olmayıp, kendisine bir ömür yarar sağlayacak parametreleri bu süreç içinde görmezden gelmesinden kaynaklanmaktadır.
Bir insan, aşk-sevda sürecinde yaşadığı derin duygular etkisinde kaybettiği veya aşkın bünyesine kapılmayıp o süreçte yapacakları sonucunda elde edeceği kazanımları görseydi eğer, belki de aşkı en son isteyeceği şey olurdu.
Aşkın sonucunda kavuşma olursa ne ala, hele ki ayrılık olursa, hayatı boyunca uğruna savaştığı en büyük savaşı da kaybettiğini görür ve hem ruhani, hem bedeni olarak tüm sıkıntılara teslim olur. Bunun sonucu ise kişiyi derin depresyonlara sürükler.
Aşkın sonucunda kavuşma olsa dahi, kavuşma sürecinde kaybettikleri eğer hayatının özgürlüğünü etkilemişse, ekonomik ve iş olanakları bakımından kişiyi kısıtlamışsa, bu kavuşmadan da pek iyi bir sonuç beklenmez, sonu yine ayrılık olur.
Kısaca toparlayacak olursak, sevin ama işinize etki etmesin, düşünün ama aşınızı etki etmesin, mücadele edin ama olur da olmazsa, ilerdeki eşinizi etki etmesin. Bunların yanında her ne olursa olsun, asla ama asla teslim olmayın aşka…
“Bir çift gözle bildim seni,
Hani benim için görürdü gözler,
Bir akılla bildim seni,
Nerde bedenimdeki en büyük askerler,
Her şeyim sana çalışıyor sanki,
Kime teslim oldu bunca düşünceler,
Hani onca emeğim, işim,
O kadar çabaladım, yıprandım,
Hakkımı mı vermediler, hani aşım,
Ahh şu ahmak başım,
Söyle şimdi nasıl akmasın gözyaşım,
Nerde gençliğim, hoyratlığım, yirmili yaşım,
Birer birer yok oldu bir aşk uğruna,
Boşuna artık biliyorum, boşuna sızlanışım…”
Saygılarımla.