Unutulan fakat gündemimizde her zaman var olan, Türkiye’de yeni bir dizi gündem oldu. Gassal dizisinin öyküsü, ölümle yüzleşmenin, hayatı anlamanın, özümüze dönmenin çarpıcı yanlarını gözler önüne serdi. İzleyiciler, gassalların, yani ölüyü son yolculuğuna uğurlayanların hikayesiyle, kendi yaşam alanlarına döndü diyebilirim. Unutulan hakikatle yüzleşildi. Bu meslek, bu zamana kadar sıradan gibi gözükse de, insani zaafları ortaya çıkardı.
Bu zaaflarla birlikte sorgulamalar çoğaldı mı? Evet! Peki bana katkı sağladığı şey ne? Arınmak mı?
Gassal, ölümün soğuk yüzünü değil, aslında hatırlatıcı bir arınmanın bize vesile olabileceğini de öğretti. Genelde ekran başlarında öfke, kin, nefret ve ahlaksızlığın gösterimi gözler önüne serilirken, gassalın suyu arınma sürecine girilmesi gerektiğini fark ettirdi. Her insan, üzerine düşeni alabilir yapısıyla kendi hakikatine çevrildi.
Ama bizler bu topraklarda sadece içimizdeki arınmayı değil, bir direnişi ve umudu da konuşuyoruz. İşte bu noktada Gazze, yaşam dünyamızın unutulmaz yaralarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Verilen mücadele fiziksel değil, aynı zamanda duygusal ve düşünsel bir savaş. Ateş altında oynayan çocukların kahkahasında insanlığa bir isyan ve hayatta kalma çabasında meydan okuyan bir güç var. Ben, Gazze’deki yaşamı bir gassalın hazırladığı yolculuğa benzetiyorum; her gün ölümle burun buruna gelen bir direniş. Oradaki insanlar, yıkımın ortasında umudu, zulmün karşısında onuru yaşattılar. Gassallar ölüleri yıkarken arındırdı, Gazzeliler her gün bu acıyı yaşarken kendi küllerinden doğdular.
Dizi bize kendi içimizde bireysel arınmayı öğrettiyse de, Gazze küresel arınmayı haykırdı. Ölümün maneviyatını anlayabilmemiz için belki de yaşarken ölmek gerekti.
Şimdi soralım: Biz hangi tarafın dersini aldık? Gassalın bize öğrettiğini mi, yoksa Gazze’nin bize gösterdiğini mi? Yoksa konfor alanlarımız bozulmasın diye ikisini de görmezden mi geliyoruz? Eğer gerçekten ölümün bize haykırdığını anlamıyorsak, ne arınabildik ne de direnebildik.
Peki ne yapabiliriz? Duyarsızlıkla birlikte ölmeyelim, sadece üzülmek yetmez. Bilinçlenmek, öğrenmek ve başkalarına anlatmak gerek. Yapabiliyorsak israfı, lüksü terk etmek gerek. Gazze halkı ekmek kırıntısını değerlendirirken, biz burada yemekleri çöpe atıyorsak insanlığımızı sorgulamak gerek. İsraf etmeyip şükretmek de bir direniştir.
Her açıdan çocuklarımızı bilinçli yetiştirmek gerek; onlara parasal gücü değil, vicdan, merhamet, adalet duygusunu yerleştirmek gerek. Dünyamız, haktan ve adaletten bahsedene değil, bunu uygulayan insanlara muhtaç. Yeri gelince sosyal medya ağımızı bir tebliğ sahası haline getirebilmek gerek. Ne deniyor; sessiz kalmak zulme ortak olmaktır. Kendi nispetimizce her mazlumu savunmak gerek. Bir ben, bir benle kalmamalıyım; Gassal da benim, Gazze de benim…!