Bu dünya, geçici bir konaklama yeridir. Her adım, bir misafirin izlediği yolu hatırlatır; kalıcı değil, sadece iz bırakan bir yolculuktur.
Gri bir hava, soba dumanı şehrin üstünde rüzgarla dans ederek geziniyor. Soğuk hava sokakları, caddeleri dolaşıyor, evlerin duvarlarına değip geçiyordu.
Evler kimi eski, ahşap kahverenginin her tonuyla eşlik ediyor şehre. Kimi evler, kutu gibi olduğu yerde sarıp sarmalayan anne kucağı gibi. Kimi evler bir gecede konulmuş gibi, bahçeli müstakil, sokağın küçük çocuğu gibi. Apartmanlara yenik düşmemiş birkaç katlı yapılar sıralı…
Baharlar bütün renklerini taşır. Evlerin renklerinden tutun, bahçelerine, cam önünde renk renk açan çiçeklerine kadar…
Evleri ev yapan, içinde yaşayanlardır. Evleri yerleşke sayan, sığınan, ısıtan ve duyguları, acıları, umutlarıyla, hayalleriyle birlikte yıllanan insanlar.
Eskiye dair en ilginç gelen, aklımda kalan o evlerin misafir odaları. Kutu gibi evlerin odalarından birine özenirdi insanlar. Perdesinden tutun, koltuklarına, halısına, vitrinine… Yetmez, vitrinin içinde kullanılmaya kıyılamayan tabaklar, fincanlar, kaşıklar, gümüş setler, objeler…
Bir köşesinde canlı çiçeklerden bir şölen havası verilir ama evde yaşayanlar için müze değeri gören oda.
Eski misafir odaları, geçmişte evin en özel ve gösterişli alanlarından biri olarak tasarlanırdı. Özellikle geleneksel evlerde misafir odası, ev sahiplerinin misafirperverliğini yansıtan bir mekândı. Bu sebeple hep derli toplu, temiz kalmalıydı.
Kapısı hep kapalı kalır, içeride loş bir ışık, naftalinimsi bir koku ile bekler durur.
Ne ilginçtir ki evdeki herkes misafirdir oysa. Farkında olmadan o küçücük evin içinde yılları deviren insanlar artık eskisi kadar evde kalmaz olurlar. Okul, iş derken sabah çıkıp akşam geldikleri evde farkında olmadan misafirlikleri başlamıştır. Tek bir farkla: misafir odası hâlâ kapalı kalmaya devam eder.
Bir gün bir gelin çıkar o evden, bir oğul kendi yuvasına gider…
Sonra bir gün bir baba sonsuzluğa uğurlanır o evden. Buna karşın misafir odası hâlâ kapalıdır.
Gün gelir, bir bakarsınız ki yaşanmışlığın içinde yaşanmamış bir oda, kullanılmamış eşyalar; yaşayanları içine alamamış bir parça…
Bazı insanların hayatlarında da misafir odaları vardır. Süslü cümlelerin olduğu, olabilecekleri en zarif hâllerinin sergilendiği, mütevazılığın, saygının ve beden dilinin en etkin kullanıldığı, donanımlı karakterlerinin gösterildiği odalar.
Şaşırmayın!
İnsanlar da herkese göstermezler bu nezaketli yönlerini. Kapatırlar kapılarını ve içlerinde tutarlar. Çünkü ne kadar misafir odaları misafir ağırlamak için hevesle bekliyorsa; insanların bu yönlerini göstermenin eziklik, zayıflık olduğunu düşünen tarafları ağır basar.
Hoyratlık, kabalık, düşüncesizlik daha cazip gelir ve zanneder ki bu kalın yönleri onu daha değerli kılar, daha saygın yapar.
Oysa kalbin yolu, merhamet, sevgi ve saygıdan geçer.
Biraz gözlemleyebilseler, eşlikçi olarak zarafeti seçenlerin yaşamlarında bıraktıkları güzel izleri rahatlıkla görebilirler.
Fakat kullanılmayan misafir odalarından dile gelmeyen, davranışa dönüşmeyen duyguların bir farkı yoktur.
Sizin için özel olarak tasarlanır, düşünülür, değer verilir fakat asla gösterilmez.
O hayatın içinde birer misafirdir aslında. Bugün var, yarın yok.