Hani asıl merak etmesi gereken merak etmez, nasılsın diye sorması gereken hiç sormaz, gözündeki yaşı, neden ağladığını umursamaz, hasta olduğunu fark etmez, hatta ev işleri yapılmamış diye öfkelenir. Konuşmak istediğinde duymaz, dinlemek istemez; bir şeyi güzel söylemenin bin yolu varken, o kırıp dökecek en kötü, en fena cümleyi kullanır. Ağzından ne çıkarsa çıksın duymamış gibi yaparak, kırılan kalbini saklayan, canı yansa da gülümseyen bir kadın mı istiyor beyler? Peki, böyle bir annenin nasıl çocuk yetiştirmesini bekliyor? Hemen söylüyorum: başarılı, özgüvenli, öz saygısını kazanmış, güçlü bir karaktere sahip, tuttuğunu koparan. Aklı başında olan hiç kimse, kadın ya da erkek fark etmez, sürekli aşağıladığı, hakaret ettiği ve fiziksel şiddet uyguladığı bir kadından muhteşem çocuklar büyütmesini beklemesin ya da bunlara şahit olan çocuklardan istedikleri gibi evlat olmasını. Her evde ve evlilikte sorunlar yaşanır, bu olasıdır; fakat sorunlar çözülmezse o evde kimse de huzur kalmaz. Günümüzün en büyük problemi iletişim ve üslup maalesef. Temel kaynak genelde iletişim gibi görünüyor ve bu sıkıntı daha büyük sorunlara yol açıyor. Toplum olarak birbirimize karşı nasıl sorumluluklarımız varsa, evimiz içinde de aynı sorumluluklara sahibiz ve birlikte yaşadığımız insanlara karşı üslubumuza ve davranışlarımıza dikkat etmeliyiz. Sorunlar çözülemeyecek kadar büyük de olabilir; birlikte yaşamak mümkün olmayabilir, o zaman medeni bir şekilde ayrılabilmek gerekir. Karşılıklı uzlaşarak ve her iki taraf için de önemli olan sevgili çocuklarımız için birbirimizle dost gibi yolları ayırabilmeliyiz. Hiçbir şeyin ses yükselmeden konuşulmadığı, tartışmaların ve kavgaların olduğu bir iletişim kimseye faydalı olamaz. Şunu unutmayalım: bir zamanlar aile olmak için çıkılan yolda el ele yürüyen sizlersiniz ve ailenizi büyütmek için sevgili çocuklarınızın dünyaya gelişine birlikte karar verdiniz. İlk kavgada bunları yok sayarak hem kendinize hem çocuklarınıza nasıl kıyarsınız?
Kadının çalışmasını, kendini geliştirmesini istemeyerek engelleyen ve her fırsatta “Ben evin erkeğiyim, faturaları ödüyorum, karnını ben doyuruyorum.” diyerek kapıyı gösteren beyefendiye sorarım: Yıllarını, hayallerini, isteklerini evi için, ailesi için öteleyerek bütün zamanını size harcayan, “siz öyle istiyorsunuz” diye mesleğini bırakan, okulunu bırakan insanın emeğini ve fedakârlığını nasıl yok sayabilirsiniz? Rica ediyorum, artık dünya değişiyor ve biz de değişiyoruz; eşlerinizin gelişimlerine destek olun. Kadınlar öğrenirse çocuklarına daha faydalı olur. Korkmayın, güçlü ve kendine faydalı işler yapan kadınlarla tam aksine gururlanın. Korkmayın artık okuyan kadından, korkmayın artık çalışan kadından; kadını alçaltmayı bırakın. Siz saygı duyduğunuz ve gururlandığınız zaman her şey daha güzel olacak, dünya daha güzel olacak, inanın.
Hepimiz dünyaya aynı nedenle geldik; aslında yaşamak için. Yaşamak için ne gerekiyorsa öğrendik, öğreniyoruz ve çabalıyoruz. Okuyoruz, bir işte çalışıyoruz ve kişisel ihtiyaçlarımız için hepimiz farklı şekilde çalışıp yoruluyoruz. Erkek, eve para getiren, faturaları ödeyen, bütün bir yaşamını ailesi için çalışarak harcayan gibi gösteriliyor ama bu yanlış. Bir aile kurulurken iki kişi birlikte karar veriyor ve hayatı kolaylaştırmak için iş bölümü yapılıyor. Kadın çalışmıyorsa ev idaresi ve çocukların bakımı ile ilgileniyor; erkek ise para kazanarak kendi sorumluluğunu yerine getiriyor. Kadın ve erkek birlikte çalışıyorsa, ikisi eve geldiğinde yine iş bölümü yaparak hem paylaşım hem de daha az yorulmuş oluyorlar. Peki, buraya kadar her şey olması gerektiği gibi; bu yaşanılan hayatı tartışmalarla zorlaştıran sebepler neler?
Görüldüğü gibi herkes kendine ait sorumluluğu yerine getirdiğinde güzel bir aile yaşantısı olması gerekiyor. Huzurlu bir ev için bütün şartlar uygun değil mi? Kadın-erkek hiç fark etmez, her birimiz saygıyı hak ediyoruz; bizler değerliyiz. Çirkin sözler söylemek, karşımızdakini değersizleştirmek için uğraşmak, üzmek, incitmek, saygısız davranmak yakışmaz bizlere. İnsan olarak birbirimize sahip çıkalım, ahlaklı ve erdemli olalım. Gelin bu konuları kısaca örneklendirelim: Mesela beyefendi işten geldiğinde dışarıda yaşamış olduğu sıkıntıyı kapıdan içeri yansıtırsa ve eşine onu sakinleştirme, dinleme ve anlama fırsatı vermezse, küçük bir kıvılcım oluşuyor olabilir. Peki, neden? Eşiniz, siz anlatmadan yaşamış olduğunuz sorunu bilemez ama anlar ve size mutlaka sorar. Bu durumda kadın eş sessizce uzaklaşmalı mı? Üstüne giderek ne olduğunu mu sormalı, yoksa biraz zaman geçmesini bekleyerek dikkati başka yöne mi çekmeli?
Aslında bu şıkların hepsi uygun seçenekler; fakat hepimizin karakteri çok farklı ve kendi eşine nasıl yaklaşması gerektiğini bilenler zaten uyguluyor, eminim. Her eş, partnerini sakinleştirmenin bir yolunu bilir ama bazen o uygulama sonuç vermeyebilir; o zaman biraz alan ve zaman tanımak gerektiğini düşünüyorum. Erkekler, fıtratları gereği kadınlara kıyasla daha agresif ve sinirli oluyorlar; bu nedenle onların üzerine gitmemek daha iyi olur. Tabii ki işte veya trafikte bir şey yaşamış olabilir; anlayışlı olmak lazım. Öfkeliyse sessiz kalıp başka bir odaya geçin, birkaç dakika sonra seslenin: “Canım, kahve yapıyorum, birlikte içelim mi?” Tepkisini ölçün; hâlâ sertse zaman tanıyın. Karşılıklı tartışarak olaylar sadece büyüyor, inanın. Şimdi belki bazılarınız diyecek ki, “Bunlar benim eşimde işe yaramıyor.” Olabilir; dedim ya, karakterler farklı, herkes kendi formülünü er geç bulur.
Kadınlara gelecek olursak, kadının sinirli olduğunu gören bir eş onu sakinleştirmeye çalışmalı. Bazılarını görüyorum, kadının sinirlenmeye hakkı yokmuşçasına hakaretler savuruyor, asla anlayışlı olmuyor. Sevgili beyler, kadın olmak inanın kolay değil; erkek olmaktan daha zor. Anlayışla yaklaşmak, hiçbir şey söylemeden sarılmak bile yetiyor bazen. Lütfen daha fazla yormak için, üzmek için uğraşmayın; sadece anlamaya çalışın. “Nasılsın?” diye sorun. “Merak ettim.” diye günde bir kez arayın, o sizi aradığında “İşim var.” demeyin, konuşun. “Bugün çok hoş görünüyorsun.” diye iltifat edin mesela. Kadını mutlu etmek çok kolay; hele bir de sevdiği adam güzel bir bakış atsın, dünyalar onun olur, inanın. İçimizde, hepimizin içinde hâlâ örgülü saçlı, fırfır elbisesiyle koşturan küçük bir kız çocuğu var; unutmayın ve lütfen arada bir çikolata alıp bizi şımartın.
Sevgiyle kalın.