“Onlar iman etmiyor diye üzüntüden neredeyse kendini yeyip tüketeceksin.” (Şu’ara, 3)
Yine peygamberin şahsına inmiş ve yine her okuduğumda beni oldukça etkileyen bir ayet.
Bilindiği üzere peygamberin görevi tebliğ etmekti. Gelen vahyi onlara aktarmak, açıklamak ve davranışlarıyla örnek olmaktı. İslam bu şekilde anlaşılacak, fıtratı bozulmamış, kalbine mühür vurulmamış her kişi sadece bu vesilelerle iman edebilecekti.
Peki neydi onu bu ayete muhatap kılan?
Sanıyoruz ki peygamberin hiç ahiret kaygısı olmadı! Sanıyoruz ki akıbetinden emindi! Sanıyoruz ki koca kainat onun hürmetine yaratılmıştı da cennetin lafı bile olmazdı! Hem cennete O gitmeyecekti de kim gidecekti!!!? Peki bu kaygı nedendi?
“Onlar iman etmiyor diye üzüntüden neredeyse kendini yeyip tüketeceksin…”
Ahh.. Davasına nasıl sahip çıkmıştı da bu sözün muhatabı olmuştu? “Neredeyse kendini yeyip tüketeceksin”… Nasıl bir kaygıydı taşıdığı ki Yaradan teselli ediyordu adeta? “Onlar iman etmiyorlar diye kendini yeyip tüketeceksin”… ayetin devamında “biz dilesek onlar bize boyun eğmek zorunda kalır” diyor. Yalnızca tebliğ görevinin yeterli olacağını, hidayete erdirmenin ise Allah’ın elinde olduğunu, üzüldüklerinin iman etmeme sebebinin asla kendisi olmadığını, bu durumun tamamıyla insanoğlunun özgür iradesi ile yapmış olduğu bir seçimden kaynaklandığını ve kişilerin üzerinde asla zorlayıcı olamayacağı belirtilerek peygamber omzuna hunharca binmiş yük hafifletiliyor.
Ne muazzam bir incelik var ayette. Daha nasıl teselli edilebilir bir insan bilinmez? “Üzüntünden kahrolacaksın yapma” diyor vahyin Sahibi… Kim bilir, üzüldüğünde göğe bakan o gözler şimdi vahyin ışığı ile aydınlanmış ferahlık buluyordu. Ve yine kim bilir belkide vahyin Sahibi bu sözüyle dava yükünü sahiplenmiş bir bedenin ruhuna sımsıkı sarılıyordu. Sımsıkı. “Ben buradayım. Bu yolda birlikteyiz” der gibi…
Peki ne içindi bunlar? “Onlar iman etmiyorlar diye…” Peki Kim Onlar???
Her ne kadar Peygamber dönemindeki inanmayanlar için kullanılmış bir ifade olsa da Kur’an’ın evrenselliğinin özelliği ile vahyin günümüze hitâbı oldukça açıktır. Çünkü ayette bir teselli ediş ve bu teselliye bir de sebepler vardı.
Dolayısıyla teselli eden bir Allah ve teselli sebebi olan bir “BİZ”! varız. Evet “BİZ”! Peygamberin dava bildiği yolları hurafelerle kirleten, müslüman kimliğiyle dolaşıp İslam’dan bihaber olan, bâtılı hâkikate tercih eden, taklidi ibadetler ve yapılan ibadetleri taklitten bir türlü çıkaramayan,vahyin öngördüğü ahlaki evrensel ilkeleri ibadetten bile saymayan, aklını ve iradesini fıtrat dışı kullanan ve daha nice sapkınlıklarımızla İslam’ın tahrifine sebep olan “BİZ”!
Evet “BİZ” !!! PEYGAMBER KALBİNDE KOCA BİR KAYGI, OMUZUNDA KOCA BİR YÜKÜZ!!!