Alev Alatlı’nın “Viva la Murte! Yaşasın Ölüm” kitabını okurken beni düşündüren cümlelerle karşılaştım. Yazar kitabında Batı’yı ölü sevici olarak görür. Burada ölüden kastı kendisine karşı çıkmayan, dayattığı her şeyi kabul eden, kendisi olmaktan çıkmış toplumlardır. Çünkü Batı kendisine boyun eğeni sever. Yazar, insanoğlunun çamur ve Allah’ın nefesi gibi birbirine zıt iki kavramdan oluşmuş olmasına dikkati çeker ve ekler:
Yaradılışındaki çamura yani kıyıcı nekrofilyaya doğru alçalmak da; Allah’a rahman, rahim ve gaffar olan Allah’a yani biyofilyaya doğru yükselmek de onun bileceği iştir, çünkü özgür iradesi vardır.
Burada yazar nekrofilya ile ölü seviciliği, biyofilya ile yaşam seviciliği kasteder. Ölü seviciler ile ben seviciler arasında ilgi kurar. Kitabı okurken hayatımızdaki ben sevicileri yani narsist kişilikleri düşündüm. Sadece kendini düşünen, başkalarının haklarına saygı göstermeyen, empati yeteneğinden yoksun bireyleri düşündüm. Öyle ki bu insanlar için kendi doğruları yaşayan her şeyden, sevdiklerinden bile önemlidir. Alev Alatlı bu insanları “Ceset görmeden huzura kavuşamayacak bir ruh” olarak tanımlar. İşte bu noktada ben sevici ve ölü sevicilerin ortak özelliği güç tutkusudur. Kendilerini güçlü hissederlerse tatmin olurlar. Karşılarında kendileri gibi bir güç görmeye ya da karşıt fikir duymaya dayanamazlar. O nedenle karşılarında her daim ceset gibi insanlar görmek isterler. Karşı çıkmayan, her denileni kabul eden, fikrini her zaman benimsetebileceği ölüler onun işine gelendir çünkü.
Ben sevicilerin hafife alınmak, hatalarının yüzlerine vurulması, eleştirilmek gibi durumlara verdikleri tepki sadece öfkedir. Ve bu öfkeyle çevresindeki her şeyi, herkesi, en yakınlarını bile hiçliğe sürüklemekten çekinmezler. Başkalarının fikirlerini, hareketlerini kendi amaçlarına hizmet ediyorsa kabul ederler, aksi halde bunlara tahammülleri yoktur. Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında saldırganlaşır, yakıp yıkmaktan çekinmezler. Etraflarındaki ölüleri kontrol altında tuttukları sürece içleri rahat şekilde hayatlarına devam ederler.
İnsanoğlundaki yıkıcılığın kökenlerini araştıran Erich Fromm şöyle diyor:
Yaşayanı sevmek ya da ölüyü sevmek! Her insanın karşı karşıya geldiği temel bir seçenektir. İnsanoğlunun yaradılışı biyofilyaya müsaittir ancak, psikolojisi nekrofilyaya yönelebilir.
Önemli olan yaratılışımızın kaynağı olan toprağın kutsallığını koruyarak çamurlaşmadan, kıyıcılıktan uzak durarak, yaşayanlara değer vererek yola devam etmek olmalıdır.