Zihnimizle bir anlığına tıp oynasak nasıl olur?
Zihin devreden çıktığında kalple, kalpten konuşmak nasıl bir deneyimdir?
Günlük hayatımızda en çok aklımıza güveniyoruz. Bazen tıpkı bir otomat gibi kullandığımız beynimize çok yükleniyoruz. Özellikle iş hayatında duygu ve sezgiler profesyonellik adına oldukça geri planda kalıyor. Ne dersiniz, sanki beyne de kalbe de biraz haksızlık ediyor gibiyiz… Dengeyi nasıl kuracağız?
Denge hali her daim bir farkediş ile başlar. Farkındalık seminerleri, kitapları bir yere kadar götürse de asıl mesele aynanın karşısında durabilme cesaretidir. Nerede kalbinizin sesini bastırdıysanız o sesi duymanın tam vaktidir. Nerede, nasıl mantığınızı tamamen bırakıp hislerinizle yol aldıysanız artık mantık zırhını giymenin zamanı gelmiştir. Dünya simülasyonunda tamamen ruhsal veya tamamen mantıksal olamayız. Dünya okuluna öğrenmek adına gönüllü olarak bir dizi deneyimi seçerek gelmiş bulunuyoruz. Bunların hiçbiri bizi otomatikleştirmek veya dünyevi olandan bütünüyle sıyırarak ruhsal boyuta taşımak için değildir. Bu yolculuk, önce kendini sonra diğer tüm yaratılışı anlamak şeklinde hayat boyu devam eden kutsal bir eylemdir.
İnsanın en büyük adımı, kendine adım atmaktır. Kendini anlamak için önce kalpten yolu geçer insanın. Aslında böylelikle kendisinden, bütüne açılan bir kapıyı aralamıştır. Bir deyim vardır hani; “elini kalbine koymak” diye. Kendiyle baş başa kaldığında elini kalbine koymayan var mı? Ya da kendi iç sesini susturabilen? O içsellik halinde eminim çoğu insan duygularıyla ve kendisiyle yüzleşiyordur.
O halde kişinin kendisine bir çay, kahve ısmarlayarak kendiyle başbaşa, şöyle iki lafın belini kırması da mümkündür. Fiskos tek kişilik de yapılır ve pek ala da eğlenceli olabilir! İnsanın içiyle yaptığı sohbet belki de şimdiye kadarki sohbetlerin en samimi olanıdır.
Büyük buluşmada her daim yeriniz hazır.