Kadın, güvercin gibidir. Sevdiklerini kanatlarının altına alır, sevgiyle ısıtır. Üzüldüklerinde kanatlarını çırpar adeta ağlar. Yüreğine aldıkları kibirlenmeye başladıklarında kanatları acımaya başlar. Katlanır acıya fedakarlıkla. Bazen dayanır ruhu ve bedeni ile. Bazen dayanamaz sessizliğe gömülür. Kadın annedir. Ona rağmen kadın olmak suçtur… Çünkü sahip olunmak istenen bedeni, korumak zorunda olduğu bir namusu, sevmeye ve sevilmeye tövbeli töreleri vardır.
Adam gibi adam derler de kadın gibi kadın demezler. Onun yerine taş gibi derler. Kadın soğuk olmak zorundadır. Hisleri önemli değildir. İyi gözükmeli, ama iddialı olmamalıdır. Erkeğin yanında yerini bilmelidir.
Kadın sevince deli derler, sevmeyince kötü derler. Elde edilince basit olur. Elde edilemeyince konuşmalara meze olur. Sustuğunda bir şey bilmiyor olur. Susmadığında dili uzun derler.
Kadın eksikliktir, güçsüzlüktür. Kadının aklı yetmez, eksik etektir. Gözü açılmamalı, sırtından sopa karnından sıpa eksik olmamalı.
Kadın şeytana açılan kapı gibi görülür. O kapı kadına açılmamalı, açtırtılmamalı…
Kadın üzerine yapışan kara lekeye rağmen kendine söz verir. Unutmaya çalışır geçmişi. Kabullenir herkesin sevgiye lâyık olmadığını. Dünyanın değiştiğini, kimsenin kimse için kalmadığını görür. En sonunda yüksek ve limanı ulaşılması zor bir deniz olmaya karar verir. İçinde boğulandan başkasını sevemez ve güvenemez. Kendine çekildiğinde güçlü görünmek adına durgun ve fırtınalı hallerine razı olabilecek birisini arar yine de. Her şeye rağmen kadın hep eksik?
Peki kadını eksik hale getiren, namusunu alıp etek altına iten, melekten şeytan yapan kimdir? Erkek mi? Töre mi? Kim?