İnsanlık tarihi yüzyıllar boyu birçok devlete, millete şahitlik etmiştir. Bunlar ne kadar çok çeşitli olsalar da hepimiz ortak bir paydada buluşuruz. Bu paydanın adı ‘kuşak’tır. Kuşak kavramı evrensel bir terimdir. Dünyanın neresinde olursa olsun, aynı yaş grubundan insanlar aynı kuşaktandır. 1920’lerin sonundan günümüze kadar gelen 5 çeşit kuşak vardır fakat biz bugün en çok tartışılan, konuşulan Z kuşağı üzerinde duracağız.
1996 yılından itibaren dünyaya gelen nesil Z kuşağı olarak adlandırılır. Büyüklere baktığımızda, Z kuşağından sürekli bir yakınma içerisindeler. “Şimdiki gençler hiç söz dinlemiyor, laf anlamıyor, ellerinde telefonlar ne saygı var ne sevgi…” benzeri onlarca belki de yüzlerce şikâyet sıralanır ardı ardına. Bir de üzerine: “Biz eskiden böyle miydik! büyüklerimizi dinler, onları sayardık” lar eklenir.
Evet, biz saygılıydık, söz dinlerdik ama bu değerlerin bizde oluşmasını sağlayanlar da büyüklerimizdi. Yani biz insani erdemleri büyüklerimizin sözlerinden ve davranışlarından edindik. Mesela babam, rahmetli dedemin yanında saygısından dolayı hiç kahve içmemiştir. Muhtemelen dedem de babasının yanında içmiyordu ve babam da babasını kendine örnek almıştı.
Lise son sınıfta, mezuniyetimize birkaç gün kala okulumuzun müdür yardımcısı sınıfa gelip bize şöyle demişti: “Siz son hanımefendi sınıftınız!” bu söz hoşumuza gitmişti fakat düşündürmüştü de aynı zamanda. Yani bizden sonraki nesil iyi olmayacak mıydı?..
Bir sanat eseri icra edildiğinde, bilhassa bir resim sanatı ise bu estetik açıdan bakarız. “Tablo çok güzel olmuş” ya da “olmamış” deriz. Bazı eksik yönleri varsa onları belirtiriz. Nasıl ki etrafımıza baktığımızda gördüğümüz her şeyin bir zanaatkarı varsa, dünyaya getirdiğimiz neslin de ustaları bizleriz. Ressamın kendi yaptığı tablosuna bakıp ta: “Bu tabloyu da kim yaptı, böyle sanat mı olur!” demesi ne kadar absürt olursa, bizim de kendi eserimiz olan evlatlarımıza “bu çocuk niye böyle oldu!” dememiz o oranda yanlıştır.
İnsanların üzerinde çevrenin etkisi kadar genlerin de etkisi vardır. Tabii ki her şey yetiştirme ile alakalandırılamaz lakin çocuklar adım atışımıza kadar bizleri örnek alıyorlar. Bir eğitimci olarak okulda, özellikle kız çocuklarının beni dikkatle izlediklerine ve örnek aldıklarına birebir şahitlik ediyorum. Ve tabii ki annelerini…
Birçok velimde gözlemlediğim birkaç yanlış davranışlardan bahsetmek istiyorum.
Mesela çocuğun yanında: “Hocam bizi hiç dinlemiyor, siz nasıl sözünüzü geçiriyorsunuz!” gibi çok yanlış bir cümle kuruyorlar. Çocuğu çok gereksiz şekilde şımartıyor, sonra söz geçiremeyince de çok ağır cezalar veriyorlar ya da baş edemeyip tamamen kendi haline bırakıyorlar. Çocuklara henüz bebekliklerinden itibaren susmaları için ellerine oyuncak yerine telefon tablet veriyorlar, kendileri de saatlerce telefonları ellerinden düşürmüyorlar. Sonra da yeni neslin asi, söz dinlemez olmalarından dolayı dert yanıyorlar.
Biz küçükken misafir geldiğinde, ne kadar çok dersimiz, sınavımız olursa olsun “hoş geldiniz” deyip ellerini öpmeden odalarımıza geçmezdik. Servis yapılacağı zaman da ara verip, servisi yapar sonra yine derslerimize devam ederdik. Misafirlerin de hayır dualarını alırdık. Hatta ben çoğu zaman, insanların içinde derslerimi yapıp sınavlarıma çalışabilmişimdir.
Çevreden: “Bizim çocuğun/torunun sınavları var, eve misafir kabul etmiyoruz” dediklerini duyunca şaşırır kalırdım. Kendi kendime: “Benim de sınavım var ama ben misafirler varken de çalışabiliyorum” derdim. Büyüklerle oturmayı ‘sıkıcı’ bulan, mutfağa toplanıp kendi aralarında sohbet eden, gülüşen gençlerden çok şükür ki olmadım.
Yapılan hatalardan biri de, büyükler konuşurken küçükler araya girdiğinde, büyükler susturuluyor ve çocuk orada dakikalarca konuşuyor. Çocukta da “birisi konuşurken lafı bölünmez” saygısı doğal olarak gelişmiyor, sırasını beklemeyi öğrenemiyor.
Öğrencilik hayatım bitip eğitimci olduğum zamanlarda evlerine gittiğim birçok ailede de ne yazık ki, sınavı var diye annesi tarafından misafire hoş geldine dahi çıkarılmayan gençlerin varlığına şahit oldum. Son zamanlarda misafiri olduğum birkaç ailede, bizim aile yapımız gibi ailelerin, evine gelene saygılı gençlerin varlığını görmek beni o kadar çok mutlu etti ve duygulandırdı ki…
Demek ki sorun Z Kuşağı değil, ailelerin tutumlarıymış. Teknolojinin arttığı, çocukları, gençleri olumsuzluğa sürükleyen etkenlerin zirve yaptığı şu zamanlarda bile saygılı, terbiyeli, ahlaklı evlatlar yetiştirilebiliniyormuş. Biz büyükler, sevgiyi de disiplini de yerli yerince vermeyi, en güzel şekilde evlatlarımıza örnek olmayı ve Yüce Yaratıcımız’a (c.c) sığınmayı bilirsek bütün nesiller güzel olacaktır vesselam…
Elinize emeğinize yüreğinize sağlık.
Çocuk yetiştirme bilinci be bilinçsizliğiyle beraber yetişen bir jenerasyonun eksikliklerini çok güzel ifade etmişsiniz.
Çok teşekkür ederim Erdal Bey..
Kaleminize sağlık çok güzel özetlemişsiniz, aslında çocuklar aynadır bize kendimizi yansıtırlar.
Çok teşekkür ederim başkanım, kesinlikle…