BİR ŞEHİR EFSANESİ: DİSLEKSİ
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2013 yılında yayımladığı açıklamaya göre yeterli zeka, sosyokültürel fırsatlar ve kişiye uygulanan eğitime rağmen verimli okuma becerisi kazanmada yaşanan beklenmeyen ve istek dışı başarısızlık durumu disleksi olarak açıklanmaktadır (Balcı, 2017, s. 13). Disleksi kişilere göre farklılık göstermekte ve beynin farklı alanlarındaki nörolojik bağlantıların yansımalarını göstermektedir. Kişinin, psiko-sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı, aldığı eğitimler, eğitimlerin niteliği ve niceliği gibi etkenler bireydeki disleksinin yapısını değiştirmekte ve geliştirmektedir.
Dünya üzerinde oranı % 2-15 arasında olmakla beraber bu oran bazı ülkelerde %20’ye kadar çıkabilmektedir. Türkiye’de ise disleksili bireylerin normal bireylere oranını ortaya koyan çalışmalar oldukça azdır. Disleksi, dünya çapında önemli bir araştırma konusu olmakla birlikte birçok yanlış bilgiye de sahip olunan bir alandır. Bu bilgi karmaşasının karşısında verilebilecek en net dönüt, disleksinin bir zeka geriliği problemi olmadığıdır.
Disleksi genellikle bir hafıza ve dil problemidir. Okuma probleminin sıklıkla görüldüğü bu patolojide okuduğunu yazamama ya da diskalkuli olarak adlandırılan matematik işlemlerini işlemleyememe sorunları görülmektedir. Disleksinin beynin fonemleri daha anlaşılır bir dille açıklanacak olursa ise kelimeleri birbirinden farklı kılan en küçük konuşma birimlerini işleme yeteneğinden kaynaklanan bozukluktur. Disleksili bireyler normal bireylere göre beyinlerinin sol frontal kortekslerini kullanmakta güçlük çekmektedirler. Okuma, anlama gibi dil ile ilgili olan bu kısmın belirli egzersiz ve çalışmalarla birlikte özelleştirilmiş eğitimler alarak geliştirilmeye ihtiyacı vardır.
Özel öğrenme güçlüğü olarak geçen disleksiye sanatın birçok alanının değindiği görmekteyiz. Eminim ki izleyicilerin birçoğu böyle bir durumun varlığını Amir Khan’ın Her Çocuk Özeldir filminde öğrenmiştir. Benim için eleştirel yaklaşımıyla yapıt niteliği taşıyan bu filmde başarısızlık üzerine kurulan okul hayatının, aslında hiç de öyle olması gerekmediği ve disleksiye sahip bireylerin çektiği sosyal, ailesel ve akademik sorunlar gösteriliyor. Öğretmeni Ram Shankar Nikumbh tarafından öğrencisinin öğrenmede zorluk yaşadığı fark ediliyor. Sonrasında ise öğrencisinin disleksi olduğu zeki ve farklı alanlarda geliştirilebilir yeteneklerinin olduğunu ancak doğru yaklaşımlarla eğitim hayatının sürdürülmesi gerektiği anlaşılıyor. Bu ve bunun gibi örneklere günümüz dünyasında sıkça rastlıyoruz. 2012 yılında yayınlanan Disleksi; Bir Film isimli filmde ise disleksili bireylerin sosyal statüsünü iyileştirmek için tedavi yöntemlerinin araştırıldığı görülüyor. Disleksinin sosyal yaşamda herhangi bir engele yol açmadığı ancak bireyin yaşamı için bazı refah alanlarının geliştirilmesi gerektiği ve bunun bir engel olmadığı anlatılıyor. Statüsel konuların işlendiği bu film ise dislektik bireyleri sosyal işlevsel boyutlarıyla ele alırken oldukça ses getirecek bir yapıdadır. Amerikan yapımı olan bu film 2007 senesinde beyaz perde de boy göstermiştir. Yönetmen koltuğunda Steve Schecter ve Chole Sladden yer aldığı Disleksi ve Dikkat Eksikliği Bozukluğunun Gizli Dünyası İçinde adlı filmde ise disleksi nedeniyle ayrımcılığa uğradığı için açtığı tarihi davayı kazananın bir kişinin gerçek yaşamından esinlenerek oluşturulmuştur. Gerçek olaylardan oluşturulan bu filmde ise en iyi üniversitelerden birinde okuyan Alabamalı gencin nasıl zorluklar çektiği ve ne gibi zorbalıklarla karşılaştığı konu edilmektedir. Disleksi gibi özgül sorunların kitaplara ve filmlere konu olması bu konunun toplum tarafından normalize edilmesi açısından oldukça yarar sağlayıcıdır. Günlük yaşantıdan bir örnek vermek gerekirse disleksili olduğu için okula gitmek istemeyen 11 yaşındaki erkek çocuğun, sınıf öğretmeni tarafından Her Çocuk Özeldir isimli filmin sınıfa izletilmesiyle okula giderken utanmaması gerektiği ve biraz daha fazla çabaya ihtiyacı olduğu farkındalığına erişmesi noktasında oldukça yardımcı olmuştur.
Eğitim hayatının başlangıcından itibaren kişiler oldukça küçük yaşlarda not sistemi ile başarı-zeka doğru orantı mantığıyla büyümüşlerdir. Temel etmen olarak alınan başarı puanı çocuklar üzerinde baskı oluşturmadır (Avşar & Çankaya, 2020). Bu duruma ek olarak veli, öğretmen ve sosyal çevredeki anlamlı bireylerin sergiledikleri tutumlara bağlı olarak çocuğu psikolojik açıdan olumsuz etkilediği gibi doğru iletişim açısından bir engel teşkil etmektedir. Bunun yanı sıra eksik ve sağlıksız iletişim, çocuğun okul başarısını baltalayıcı bir unsurdur. Çocuğun okula severek gitmesi için not ve başarı orantısını başka düşünsel yollarla kategorize etmek yerine çocuğun güçlü yönleri keşfedilmeli ve desteklenmelidir.
Dünya çapında tanınmış birçok ünlü isim yaşamları boyunca disleksi ile mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Bu kişiler uçmaya çalışan bir kedi gibi umutsuzluğa kapılmak yerine hayatlarına başka türlü yön vermişler ve ilgi alanları özelinde çalışmalarını gerçekleştirerek çok önemli çalışmalara imza atmışlardır. 1921 yılında matematik ve fizik alanında yaptığı çalışmalar nedeniyle Nobel Fizik Ödülü’nü kazanan Albert Einstein, en bilinen icadı ampulü keşfeden Thomas Edison, Klasik Batı Müziği’nde Klasik dönemin etkili ve üretken bestekârlarından birisi olan Mozart, Altın Küre ödüllü oyuncu Tom Cruise, İngiliz fizikçi, kozmolog, astronom, teorisyen ve yazar Stephan Hawking gibi isimler akademik yaşamlarındaki disleksi mücadelelerine karşın oldukça başarılı işlere imza atmışlardır.
Winston Churchill, Walt Disney, Agatha Christie, Pablo Picasso, John Lennon, Leonardo da Vinci, Muhammed Ali, Tommy Hilfiger, Alexander GrahamBell, Louis Pasteur, George Washinghton gibi siyaset, spor, edebiyat, resim, müzik, fizik ve moda alanlarında ekol olan kişilerin de disleksi ile mücadele ettikleri bilinmektedir. Ünlü oyuncu Aslı Enver’in de disleksi olduğunu ancak işinde ne kadar başarılı olduğunu hatırlatmakta fayda var.