Sevmekten mi usandım, sevilmekten mi yoruldum kim bilir? Bazen bir hiç uğruna harcadım en güzel yıllarımı değmeyen insanlara hak etmedikleri değerleri yükledim, akıllandım mi bilemedim? Sevmekten usandım mi bilemedim…
Yazdığı bu sözlerin önce üzerini çizdi, sonra da kağıdı buruşturup öfkeyle yere fırlattı.
Sinem yeni albümü için stüdyoya girecekti ama şarkılarını hâlâ tamamlayamadığı için de çok sinirliydi. Eline rastgele aldığı bir kağıt parçasına içinden geçenleri yazıvermek önceden beri adetiydi, birçok hit olmuş parçasını da böyle zamanlarda akıtıvermişti yüreğinden kağıt parçalarına. Yeteneklerinin farkında ve bir o kadar da mütevazilikten uzak kibirli bir kızdı Sinem. Ama bu gece yazamıyordu bir türlü, zihninde uçuşan o güzelim kelimeler bu defa bir araya gelemiyor bir ahenk oluşturamıyordu.
Tırmalaya tırmalaya çıktığı bu dik yokuşlu şöhret yolunda tek tabanca oldu her zaman. Kimya fakültesini bırakıp pat diye konservatuara gitmeye, hele bir de küçücük bir kasabadan çıkıp ta şarkıcı olmaya kalkınca ne ailesi ne de zamanındaki sevgilisi Ege, değil destek olmak köstek oluverdiler el birliğiyle. Hâl böyle olunca önce sevgiliye bir bay bay çekti sonra da maddi desteği kesen ve evlatlıktan reddeden babasına. Önce okul masraflarını hafifletmek için başlamıştı solist olarak çalışmaya, Taksim’deki bir bardan çıktığı yolculuğunda şu anda geldiği yer başını döndürüyordu.
On beş yıl önceki Sinem ile şimdiki arasındaki fark akıllara durgunluk verecek kadardı. Ege ile birlikte yurt dışında yüksek lisans yapacaklar sonrasında da evli, mutlu çocuklu bir hayatı omuzlayacaklardı birlikte. Sinem’in doğum günü kutlaması için gittikleri barda ısrarlara dayanamayarak söylediği o parça bugün ki kişi olmasında ki ilk adım olmuştu. Barın sahibi Erhan, Sinem sahneden iner inmez yanlarında almıştı soluğu. Keşfedilmesi ve part-time iş sahibi olmasını Erhan’ın ısrarlı ve kararlı tavırlarına borçluydu.
“Hayatımın dönüm noktası, işte o gecedir, 22 Mayıs gecesi” diye başlayan cümleyi çoğu röportajında defalarca söylemişti Sinem. Bardaki solist kız şimdilerin konservatuarlı pop starıydı artık. Üstelik şarkılarının birçoğunun sözleri de ona aitti.
“Neden yazamıyorum peki şimdi, nerede bu sözler neredeee?” diye elinde şarap kadehiyle salonun ortasında tepiniyordu. Israrla çalan telefonunu da aynı ses tonuyla açtı. Karşısındaki kişi onun bu hallerine alışık olan can arkadaşı Nisa’dan başkası değildi Allah’tan. Nazının geçtiği birinin sesini duyunca gözyaşlarını bıraktı bir çocuk gibi. “Lütfen neredeysen çık gel Nisa, çok yalnız hissediyorum kendimi çok sıkılıyorum. Bu gece içim daraldı aklımdan geçenleri içimden gelenleri hiçbir şekilde kağıda aktaramıyorum.” Nisa iyice içini döksün diye öncelikle Sinem’in yakarışlarını dinledi, sonra da her zaman yaptığı gibi: “Tamam canım, şimdi sakinleş ve beni bekle, yarım saate kalmaz yanındayım.” diyerek telefonu kapattı. Bu kısacık konuşmayla da olsa biraz daha iyi hissediyordu şimdi. Ne zaman kendini kötü hissetse, tek dostum dediği ve ailesinden öte bir değeri olan Nisa yanında olurdu.
Sinem’e yıllardır sırtını dönmeyen her attığı adımda yanında olan üniversiteden arkadaşıydı Nisa. (zamanında şarkıcı olmak uğruna terk ettiği Kimya Fakültesi’nden) Kapı çalınca hemen kapıyı açtı ve Nisa’nın kollarına attı kendini. İki arkadaş bir müddet böyle kaldılar. Sonra Nisa:
-Hadi bakalım deli kız, kendini bırakma. Stüdyoya girmene daha üç ay var neredeyse, sana göre az kaldığını düşünüyorsun, haklısın da ama koskoca üç ay diyorum sana kızıımmmm! diyerek şakacı ses tonuyla Sinem’in ağlamaktan allak bullak olmuş yüzünü güldürmeyi yine başardı.
-Erhan aradı mı seni? diye sordu oturduğu yerden sigarasını yakarken. Sinem ufak bir şaşkınlık yaşadı bu soru karşısında, sonra da:
-Erhan beni neden arayacak ki Nisa?
-Yeni albümünün lansmanını yeni açtığı kulüpte yapmanı istiyormuş, bunu seninle konuşacağını söyledi bana, geçen hafta bizimkilerle Erhan’ın mekanına gitmiştik, beni görünce seni arayıp bunu teklif edeceğini söyledi ama aramadı demek, hayret!..
-Beni aramakta ne alaka? Menajerimle konuşması gereken bir şey için beni arayacakmış yüzsüz adam. Ne çabuk unutmuş geçen yıl yaptığı rezilliği.
-Canım,sen profesyonel bir sanatçısın bence olaya öyle bak ve geçmişi geçmişte bırak.
Söylemesi kolay ama uygulaması için biraz daha zamana ihtiyacı vardı Sinem’in. Yine de direkt ararsa düşüneceğini söyledi Nisa’ya.
Şimdi gündemi farklıydı ve bir an önce toparlanması gerekiyordu. Bir bardak daha şarap doldurdu kendine, ardından da Nisa’ya doğru yöneldi ve ona da bir kadeh şarap uzattı. Şarabından isteksizce bir yudum alıp “Bak ne diyeceğim Sinem, birkaç günlüğüne seninle bir yerlere kaçalım mı ne dersin? İkimize de iyi gelir, aslına bakarsan ben de çok sıkıldım.” deyince Sinem bir dakika bile tereddüt etmeden; “Kesinlikle evet canım,hadi hemen ayarlayalım ve Cihan’dan başka kimse bilmesin yerimizi.” diyerek oturduğu yerden telefonuna uzandı. Telefon açılır açılmaz:
–Cihan, ben birkaç gün yokum, gideceğim yeri senden başkası bilmeyecek tamamdır di mi? Anlaşıldı sanıyorum.” dedi ve Cihan’ın tek kelime etmesine fırsat vermeden her zaman ki kibirli tavrıyla telefonu kapattı. Cihan yıllardır menajerliğini yaptığı için haliyle de her tavrına aşikardı. Sinem telefonla konuşurken Nisa nereye gideceklerine dair planı programı yapmıştı bile. “Sinem’ciğim yarın sabah sekizde seni alıyorum ve Çatalca’daki amcamın çiftliğine gidiyoruz, hem yakınlarda oluruz hem de en iyi şekilde kafamızı dinleriz, konu kapanmıştır.” diyerek şirince gülümsedi arkadaşına.
-Patron sensin, anlaştık diyerek keyifle kadehini şerefine kaldırdı Nisa’nın.
Söylediği saatte kapıya dayandı Nisa, Sinem sırt çantasını bagaja koyup keyifle oturdu arkadaşının yanına. Bu kız her zaman iyi geliyordu ona…
Keyifli bir yolculuğun ardından çiftliğe geldiler. Sinem’in alışık olduğu ve arada bir zaman geçirmekten hoşlandığı bir yerdi burası. Üstelik istediği zaman evine ulaşabileceği kadar da yakın sayılırdı.Yoldan biraz öteberi aldılar, evin çalışanları her şeyi hazır etseler de huyuydu bu Sinem’in. İllaki elini kolunu dolduracak gerekli gereksiz ne varsa alacaktı. Yemeklerini yedikten sonra içkilerini alıp şöminenin yanındaki koltuklara kuruldular. Sinem şöminenin ateşine dalmış çıtır çıtır eden odunların yanmasını izliyordu. Tek eliyle başını tutuyor kafasındaki düşüncelerden sıyrılmak ister gibi arada bir başını iki yana sallıyor ve küçük yudumlarla içmeye devam ediyordu. Bir müddet bu durumdan sıyrılmasını bekledi Nisa, sonra daha fazla dayanamadı:
-Sinem, aklından geçenleri ateşe atıp yakamadın yine, hadi anlat ve kurtul en iyisi dedi. Bu sözler üzerine Sinem, derin bir nefes aldı ve:
-Sence yıllar önce almış olduğum karar doğru muydu yoksa gerçeği söylemeli miydim Ege’ye? diye direkt konuya girdi. Nisa yıllar sonra ilk kez Sinem’in bu konuyu açması karşısında dondu adeta.
-Bunca yıldan sonra neden bunu yapıyorsun kendine Sinem?
-Lütfen fikrini söyle, artık bir anlamı olmasa bile bunu bilmek istiyorum!
-Söylemiş olsaydın, şimdi ki Sinem olmazdın, şüphesiz ki bambaşka bir hayatın ve ideallerin olurdu, mutlu olur muydum dersen,bunun cevabını ancak sen yaşayarak deneyimleyebilirdin, şimdi geçmişi sorgulamak sana bir şey kazandırmaz, aksine yıpratır dedi ve sustu.
Oturduğu yerden kalkıp bir müzik açtı Sinem, koltuğuna oturdu ve gözlerini kapattı.Düşünmek istemese de son yaşadıkları geçmişini sorgulatıyordu şimdi yıllar sonra…
Sinem son bir aydır yaşadığı stres ve yaşam temposuna bağlıyordu bedenindeki rahatsızlıkları, fakat doktorunun yaptığı uzun tetkiklerden sonra acı gerçekle yüzleşmek zorunda kalmıştı, artık bebek sahibi olmasını engelleyecek bir durum söz konusuydu ne yazık ki, oysa bu renkli hayatın içinde yer alabilmek için yıllar önce kendisi vazgeçmişti bebeğinden ve sevdiği adamla kurduğu hayallerinden, belki de kefaretini ödüyorum şimdi tüm bunların diye düşünmeden edemiyordu. Ege’yle evlenmiş ve o bebeği doğurmuş olsaydı çok sıradan bir hayatı seçmiş, olmak istediği kadından ve ideallerinden vazgeçmiş olacaktı. Mutlu olacak mıydı peki? Yeter miydi ona bu kadarı?
Nisa birbirini böylesine seven bu iki deli yüreğin ayrılacağını, hele hele ki Sinem’in her şeyi göze alarak Ege’den ve bebeğinden vazgeçmesini rüyada görse inanmazdı. Ege’nin sert ve net tavrı Sinem’i çaresiz hissettirmiş ve bir zamanlar başka hiçbir şey ile yer değiştirmesi mümkün olmayan hayallerinden vazgeçivermişti. Şimdi artık her şeye sahipti; para, mal, mülk, şöhret vs. vs.
“Mutlu’muydu?” , “Evet mutluydu”. Peki ya Ege’ye hamile olduğunu söyleseydi? Şüphesiz ki Ege hemen evlenip aile kurmaları konusunda ısrarcı olacak, Sinem’e başka bir alternatif sunmayacaktı. Bebeği bilmediği halde onu onaylamadığı için terk eden adamdı. Geçmiş geçmişte kalmış şimdi ise anı yaşamak ve hayatın verdikleriyle yetinip mutlu olmak önemliydi. Hayatın ona kaybettirdikleri yanında kazandırdıklarından hoşnuttu. Sonuçta özgür, bekâr mutlu ve huzurluydu.
Uzun süre ortalığı kaplayan sessizliği bozan Nisa oldu. Sinem’den ona keman çalmasını istedi. Beyninin içinde verdiği duygusal savaştan sıyrılmak için hemen kabul etti Sinem ve yerinden kalkarak kemanını almaya yöneldi.