İzlediğim bir dizi bugün cümlelerime ilham verecek. Hissettirdikleri, fark ettirdikleri sadece dilime değil yazıya da dökülecek.
Geçenlerde başına oturup izlemeye başladığım an beni düşüncelerimle, geçmişimle baş başa bırakan bu dizini adı ise ‘‘Zeytin Ağacı’’ .
Dizinin en dikkat çekici yanı ise aile dizimi terapisi üzerine kurgulanmış olması. Tabii bu alan hakimiyetim dışında olsa da izledikten sonra araştırmama sebep oldu. Kök ailemiz, doğduğumuz ev, rol model aldığımız bu kişiler bizi biz yapan en önemli faktörlerin başında, bunu birçoğumuz farkındayız. Ancak hiç tanımadığımız, örneğin anneannemizin annesinin yaşadıkları bizi etkiler mi?
Yaşadığı talihsizlikler bizim hayatımızda bir düğüm oluşturabilir mi? İşte diziyi çekici kılan nokta da burada ortaya çıkıyor. Çünkü fiziksel ya da duygusal anlamda yaşadıklarımızın sadece yakın geçmiş değil birkaç kuşak öncesinden bile kaynaklı olabileceği üzerine kurgulanmış.
Aile dizimi aslında aile köklerine yapılan spiritüel bir yolculuk. Özü de Şaman inancına dayanıyor. Şaman inancına sahip Zulu’ların ateş başında toplanarak, sorunlarının çözümüne yönelik yaptıkları törenlerde, atalarının ruhlarını çağırarak onlardan yardım alırlar. Afrika’ya katolik misyoneri olarak giden Bert Hellinger’in, Zulu’lardan öğrenerek sistematik hale getirdiği ‘Familien Aufstellung’ yaklaşık otuz yıldır Almanya’dan dünyaya yayılmaktadır.
Hellinger terapisi olarak da bilinen aile dizimi, ailelerin kuşaktan kuşağa birbirine bağlı olduğunu aynı zamanda bireyi içinde doğduğu ailenin şekillendirdiği görüşüne dayanıyor. Çoğu zaman içinden çıkılamayan psikolojik rahatsızlıkların da aile dizilimi terapisi ile çözülebileceğini söylüyor. Soykırımlar, kıtlıklar gibi kültürel travmaların dahi nesillere miras kalabileceğini savunuyor.
Birçok rahatsızlığın genetik yatkınlıkla gelecek kuşaklara geçebildiği konusu bilimsel olarak kanıtlanmış. Ancak aile dizimi konusunda benim algılamamın epey dışında olsa da, fiziksel rahatsızlıkların geçmiş kuşakların yaşadığı travmalar sebebiyle dahi olabileceğini savunuyor. Bu hastalıkların ise aile dizimi terapisi ile çözülebileceğini savunuyor. Haydi birkaç örnekle destekleyelim.
Tek çocuklu bir ailede anne de baba da çocuk henüz küçükken başka sevgililer bularak ayrılıyorlar. Bunun sonucunda çocuk çoğunlukla bedensel hasta oluyor, “siz durun, sizin yerinize ben gideyim” deyip, örneğin lösemi oluyor ve ölüyor.. Başka bir örnek ise; diyelim ki bir büyük babanın zamanında işlediği bir cinayetten haberi olmayan bir torun, yaşam boyunca kurbana karşı duyulması gereken suçluluğu taşıyor ve kendi hayatını kısıtlıyor. Hatta kronik depresyon yaşayarak, intihar ediyor. Yani kendisinin sorumlu olmadığı hatta haberi bile olmadığı bir olayın bedelini kendi hayatıyla ödüyor.
İşte benim yok artık dediğim kısım ise bu uç nokta örnekler oluyor. Görüşlerimi yazının sonunda elbette bildireceğim. Şimdilik aile dizimi terapisinin uygulama şekli ve amacı ile devam edelim.
Uygulamada, hem bireysel hem grup terapisi şeklinde uygulamaları mevcut. Soy ağacı çıkarılarak danışana bu geçmiş kuşağı ile ilgili bir travma öyküsü olup olmadığı sorulur. Sonrasında ise her aile bireyi için danışanın tanımadığı bireylerden oluşan kişiler canlandırmalar yaparak danışanla iletişim kurulur. Canlandırma yapan yani kişileri temsil edenler sadece bireyi değil aynı zamanda duyguları da temsil eder. Amaç ise kişinin hiç bakamadığı yerden bakmasını, anlamasını, kabul etmesini kısacası bir dönüşüm sağlamak.
Aynı zamanda 8-10 seans gibi bir terapi sürecinden sonra, kişinin hayata bakışı ve yakın çevresi ile olan ilişkisini yargısız ve samimi bir atmosferde yapılandırması amaçlanır. Düğümün olduğu noktayı çözmek ya da kilitli olan kısmın anahtarını bulmak ve açmak..
Dizinin bizi etkileyen yanı aynı bence. Çoğumuz geçmişe gidip, bizi biz yapan şeyleri düşündük.
Belki atmaktan korktuğunuz bir adımın size söz hakkı verilmeyen çocukluğunuzdan kaynaklı olduğunu.. Ya da olur olmaz yerde bir anda sesimizi yükseltip kendinizi savunmanızın sebebini çocukluğunuzdan beri yok sayılmak, kendi kendinize hakkınızı savunmak zorunda bırakıldığınız için olduğunu.. Ya da bir tartışmada fiziksel ya da sözlü şiddete başvuran babanızın kendi anne ve babası ile olan iletişimini düşündünüz. Fark etmek, görebilmek ve kabullenmek bakışınızı da değiştiriyor. Geçmişinizi onurlandırıyor, bir nevi o insanlarla içsel bir helalleşme yaşıyorsunuz.
Bunları fark edebilmek tek başına herkes için mümkün olamayabiliyor. Bunları size gösterebilmek ise alanında uzman kişilerin yardımıyla mümkün oluyor. İşte beni tedirgin eden nokta da burada başlıyor. Dizinin izlenmesini arttırmak amaçlı bu terapiyi gerçekleştiren kişi ilahi bir güçle donatılmış gibi. Siz söylemeden geçmişinizle ilgili düğümleri önünüze getiriyor. Bu ise gerçek hayatta mümkün değil. Üstelik diziden sonra arama motorlarında aile dizimi konusunda tıklanmalar ve bu terapiyi uygulayan kişilere başvuru artmakta. Bu da ne yazık ki, bu durumdan faydalanabilecek fırsatçılara gün doğuruyor.
Üstelik fiziksel hastalıkların; geçmiş kuşaklarını kabul ederek, onurlandırarak tedavi edilmesi şahsi fikrimce her zaman mümkün değil. Birçok uzman görüşüne göre de aile dizimi size hastalıkların tedavisi gibi bir garanti vermiyor.
İçine doğduğumuz evimiz yani ailemiz, genetik, çevre faktörü bunların hepsi bizi biz yapanlar. Rol model aldığımız kişilerin üzerimizdeki etkisi çok yüksek ama tek başına da başrol değiller. Dolayısıyla aile dizimi uzmanların da tartıştığı bir konu.
Son olarak affetmenin ve geçmişi onurlandırmanın omuzumuzdan bir yük hafifleteceği konusunda hem fikirim. Dizinin bize bunu tekrar hatırlatması etkileyiciydi. Ancak halkımızın ‘‘bir okudu, eli değdi, iyileştim’’ diyen insanlara da çok meyilli olduğunu farkındayızdır. Bu sebeple bu terapi yöntemini tercih edeceklere alanında uzman kişilerden yardım almasını önerebilirim.