Tekrar merhaba güzel insanlar. Başlığı görünce Caretta Caretta’nın bir tür deniz kaplumbağası olduğunu bilenler,
“Hocam yinemi kaplumbağalarla ilgili yazıyorsunuz?” diye düşünmüş olabilir ama inanın ben de sonradan fark ettim. Dostlar bu tamamen bir rastlantıdır.
Son yıllarda eminim sizlerinde dikkatinden kaçmamıştır. Biraz da sosyal medyanın gücü ile kişisel gelişim üzerine on binlerce makale, kitap ve alıntı paylaşılmakta. Hatta bu paylaşımlardan özellikle (nur içinde yatsın) Mevlana hazretlerinin ağzından çıkan ya da çıktığı iddia edilen bir sürü özlü söz ve kıssa, muhteremin Dünya çapında tanınmasına bile neden oldu. Bu ve benzeri pek çok konu günümüz insanını motive etmek amaçlı sürekli dolaşmaya da devam etmekte. Madem öyle bu da benden olsun… 🙂
@muratepeler İnstagram hesabım da beni takip edenlerin bildiği gibi son bir kaç aydır Antalya ilinde çalışmalarıma devam ediyorum. Tabi her sahil kentinin olmazsa olmazı deniz imkanlarından da elimden geldiğince faydalanmaya çalışıyorum.
İki ay önce bir sabah yine yüzmek için sahile indiğim sırada bir kaç kişinin kumsalda uzun çubuklar ve kırmızı emniyet şeritleri ile belli bir bölgeyi çevirdiğini gördüm. Merakla o yöne gittiğim de gördüğüm şey karşısında neredeyse sevinçten ağzım kulaklarıma varmıştı.
Evet önceki gece bir Caretta Caretta denizden karaya sürünerek çıkarak yumurtalarını bırakmış sonrada aynı yoldan gerisin geriye denize dönmüştü. Bıraktığı izler içimde büyük bir coşkuya neden oldu. Çünkü hayatım boyunca bu mucizevi olayı gözlemlemek istemiştim. Ve nihayet karşımdaydı.
Tabi hemen internet üzerinden araştırma yaparak 55 ila 60 gün arasında yavruların yumurtadan çıkacaklarını öğrendim. Ve ben bu yazıyı yazdığım sıralarda 56. gündeyiz. Umuyorum çıkışlarını gözlemleme şansıda bulabilirim.
Tabi doğal olarak bu şahit olduğum olayı büyük bir coşku ile etrafımda ki insanlarla paylaşmaya başladım.
İki tür insan tipi ile karşılaştım.
Birinci tip: Aynı benim gibi şaşkınlık ve heyecan ile karışık bir gülümseme ile;
“Aaa ne zaman çıkacaklar? Ay ne güzel? Keşke görsek. Haberleşelim…” gibi cümlelerle coşkuma ortak olurken, diğer tipler ise;
“Aman ne önemli bir şey!… Ooo biz her yıl görüyoruz ne var ki? Caretta da ne?” ve daha bir çok umursamaz tavırla karşıladı.
İlk grubu çok iyi anladığımı söylemeliyim çünkü bende onlardan biriyim. Bu olayın doğadaki büyük mucizelerden biri olduğunun farkındayım.
Bu noktadan sonra lafım diğer umursamazlara…
Düşünün ki hayatı boyunca hiç karaya ayak basmayan bir canlı. Senede bir gün kilometrelerce yüzdükten sonra lütfedip yumurtlamak için ülkemizin sahillerini tercih ediyor. O koskoca cüssesi ile sürünerek kıyıya çıkıyor. Büyük zahmetlerle kumsalda açtığı çukura yumurtalarını bırakarak onların üzerini nazikçe örtüyor. Ve yine aynı güçlükle denize geri dönerek ona emredilen ilahi görevi yerine getiriyor. Ve asıl mucize bundan sonra başlıyor.
İki ay gibi bir süre kumların içinde büyüyen, bir gece vakti hayata gelişinin hemen sonrasında zorlu bir mücadele ile içinde bulunduğu kum mezarı, o küçük tırnakları ile eşeleyerek dışarıya çıkan yavru kaplumbağa. Ayın ışığını kendisine rehber ederek denize doğru, bizim için kısa görünen ama onun için belki de hayatının en uzun ve zor yolculuğuna çıkıyor. Bu mucize değil de nedir?
O beş metrelik yol boyunca önce kumla, sonra diğer uçan, sürünen kara hayvanlarının yanı sıra bazen insanlarla da mücadele ederek denizin sularına kavuşuyor. Ama bu sefer de deniz içinde onun bu çetin yolculuğun da bekleyen yüzlerce tehlikeye karşı çaresizce ilerlemeye devam ediyor. Yüzlercesinden sadece iki elin parmağı kadarı tekrar büyüyerek doğduğu sahile geri dönebiliyor.
Bu basit bir doğa olayı değildir dostlar. Bu ve buna benzer olaylar: Biz insan oğluna güzel bir hayat yaşayabilmemiz için ilk elden yazılmış birer yaşam kılavuzlarıdır aslında. Mücadele sadece bize değil tüm canlılara özgüdür. Mücadele etmek canlı olmanın kanıtıdır.
Yenildiğimizde değil mücadele etmeyi bıraktığımızda kaybederiz.
Hepimiz doğduğumuz ilk andan itibaren yaşam savaşı veriyoruz. Tıpkı Carettalar gibi yalnız başladığımız hayat yolculuğunu yine yalnız bitiriyoruz.
Şahit olduğumuz bu anlar sayesinde anlıyorum ki bize sunulan bu hayat, evrendeki en büyük ve en güzel mucizedir…
Neden sevinmeyelim ki?