Sultan Abdülhamit akla gelince tarihi ile kültürü ile barışık herkesin her vatan evladının yüreği sızlar, gönlü burkulur bir efkâr basar lakin o bizim şu halimizi görse onu daha ziyade bir hüznün kaplayacağı aşikar.
Dünya üzerinde ataları ile tarihi ile bizim kadar övünen bir millet daha var mıdır bilmem ama şu zamanda bizim kadar tarihinden kopuk bir millet daha olmadığının farkındayım. 60-70 sene önceki bir edebi metni bile okuyamayan, mezar taşlarına anlam veremeyen takviminden ve her türlü tarihi birikiminden adeta koparılmış-kopmuş bir haldeyiz.
Tarihi hakkın da padişah ve harem ile ilgili yanlış bilgilere dayanan fantezilerden başka fikri olmayan bir gençlik, egosunu tatmin edecek kadar çocukların bile vakıf olduğu bilgilerle idare eden bir milliyetçilik, evlatlarına tarihi ile alakalı üç tam cümle kuramayacak kadar alakasız ebeveynler ve sanat kisvesi altında tamamen dinimizi, örf ve adetlerimizi tahkir edici kurguları sorgulamadan icra eden hadsiz bir sektör…
Evet, bütün bunlar bizim yaklaşık bir asırdır dünya üzerinde ki etkinliğimizin adeta resmini çekiyor.
Zira tarihiden beslenmeyen bir milletin kökleri olmayan bir ağaç misali meyve vermesi beklenemez.
Abdulbaki Gölpınarlı’nın da dediği gibi; ”Dünü bilmeyen bugünü anlayamaz; bugünü anlamayan yarını göremez, yarını inşâ edemez; hattâ dünden gelen hamlelerin nedenlerini bile düşünemez.”
“Tarih bir milletin hafızasıdır; tarihini bilmeyen millet hafızasını
kaybetmiş bir insana benzer.” (B. Levis)
“Bir milletin kültürünü kontrol etmek o milletin dilini kontrol etmekle; bir milleti imha etmek ise nesilleri mazisinden, tarihinden koparmakla mümkündür” diyen B. Levis bizim cumhuriyet tarihi boyunca ufkumuzun darlığının sebeplerinin adeta tarifini yapmıştır.
Bir an önce artık silkinerek kendimize gelmeli dinimiz ve tarihimizin bize yüklediği sorumluluğun hakkını vermeye başlamalıyız.
Yiğit düştüğü yerden kalkar. Biz de artık küllerimizden silkelenmeye başladık inşallah.
Bu konuda bize referans olacak ilham en önemli kişilerden biri Sultan Abdülhamit’tir.
Sultan Abdülhamit gibi değerlerimizi çok iyi tanımalı ve tanıtmalıyız. Sultan Abdülhamit siyasi bir dehadır. Osmanlının en zayıf zamanlarında tahta çıkmış 33 yıl iktidarda kalmış yönetimi ile de çokça eleştiri almıştır.
Devleti yeniden düzene oturtmak için muazzam bir gayret sarf etmiş, eğitime, alt yapıya ve dış borçların ödenmesine çokça önem vermiştir.
Hilafet merkezli İslam birliği düşüncesi temeline dayalı bir dış politika izlemiş ve bu konuda ne kadar usta olduğu da tüm dünyaya göstermiştir.
Avrupalıların özellikle İngilizlerin sultana nefreti bundandır.
Sultan Abdülhamit gibi gönlü İslam nuru ile dolu yolu Allah yolu olan zeki, ileri görüşlü, girişken ve çalışkan biri varken Osmanlıyı derdest edemeyeceklerinin farkındaydılar.
Osmanlı’nın bu en zayıf zamanlarında dahi “hicaz demiryolu” gibi bir büyük projeyi borçsuz, harçsız, faizsiz, geri ödemesiz ve hemen kara geçecek bir şekilde gerçekleştirmiştir.
Günümüz de dahi yapılması çok zor olan müstesna bir proje olan Marmaray’ın onun zamanında projelendirilmesi onun ufkunun en bariz göstergesidir.
Sultan Abdülhamit gibi adını (gerçek) tarihe altın harflerle yazdırmış kahramanların defterleri dürülüp zamanın ücra köşelerine zula edilmiş hezeyanlardan kahramanlar türetilmiştir.
Avrupalıların uyduruk sinema kahramanları gençlerimizin idolleri olurken en zor zamanlarda bile yaptıkları yenilik ve icraatlarla tarihe mührünü vurmuş atalarının isimlerini bile bilmeyen nesiller yetiştirildi.
Yahudilerin, Avrupalıların ve Ermenilerin bütün ince hesaplarını bozmuş ve bu yüzden değişik linç kampanyalarına ve iftiralara maruz kalmıştır.
Günümüzde ki gibi milletine ihanette çekinceleri olmayanlar sayesinde de sonunda gayelerine ulaşmışlardır.
Meseleyi esasında Rıza Tevfik’in veciz bir şekilde pişmanlığını dile getirdiği pişmanlığını haykıra haykıra ve vicdanı sızlayarak samimi bir itiraf olarak yazdığı şiiri çok iyi anlatıyor.
Sultan Abdülhamit’in şahsında tüm ecdadı rahmet, minnet ve şükranla yad ediyoruz.