Her asırda, dönemde, ülkede, millette; koca koca sultanların, padişahların, kral ve kraliçelerin, zenginin, fakirin, bütün yaşamlarını küçücük dünyalarına sığdıran herkesin kalbinde bir aşk tohumu mutlaka yeşermiştir. Örneklerin hepsini yazmaya kalksak belki de ciltlerce sürerdi. Sayısız aşk hikâyesi bu tarihlere kadar bir şeylerden sınanarak gelmiştir. Bazıları mutlu sonla bitmiş, bazıları ise acı olaylara, gözyaşlarına sahne olmuştur. İşte bu da öyle bir şey ki sonunda ağlayan bir çift göz bırakmıştır. Tac mahal, görenlerin bir daha görmek istediği, gitmek isteyenlerin gün saydığı dünyanın yedi harikasından biri olan bu görkemli yapı, ardında sakladığı ağlayan gözler ve derin bir aşk hikâyesinin eseridir. Öyle ki İngiliz Lordu Edward Lear “Dünyada insanlar ikiye ayrılır: Tac Mahal’i görenler ve görmeyenler” diyerek bu eşsiz güzelliğin gerçekten de görülmeye değer bir mimari olduğunu bizlere göstermektedir.
Hindistan’ın Agra şehrine inşa edilmiş anıt mezar Yamuna Nehri’nin kıyısında bulunmaktadır. UNESCO tarafından Dünya Mirası listesinde yer alan Tac Mahal’in yapımı 1631 yılında başlayıp 1654 yılında bitirilmiştir. Gün doğumuna yakın pembe rengi alan, güneş yüzünü gösterince de beyazlığından ödün vermeyen nadide güzellik her sene milyonlarca turistin uğrak yeri olmuştur. Ardında yatan hüzünlü aşk hikâyesi hakkında birçok rivayet bulunmakla beraber gelin biz en bilinen hikâyesini ele alalım.
Babür İmparatorluğunun 5. Hükümdarı olan Şah Cihan genç yaşta ölen eşi Ercümend Banu Begüm için inşa ettirmiştir. Çok sevdiği eşinin ölümüne öyle üzülmüştü ki dünyaya miras kalacak nitelikteki bu yapıyı ortaya çıkarmıştı. Şah Cihan Tac Mahal’in tasarımı için en iyi mimarları, mühendisleri, hattatları getirtmiştir. Hatta Osmanlı hattatları bile çalışmalara katılmak için Agra şehrine getirilmiştir. Bir büyük hayal olan anıt mezar uzun yıllar sürerek 75 metre yüksekliğinde, saf beyaz mermerden ve tam 40 milyon rupiye mal olmuştur. Sevginin, aşkın sembolü olan bu güzellik için değer öyle değil mi? Yaklaşık olarak 20 bin kişinin çalıştığı yapı da Türk, İslam, Hindu, İran mimarisinin örnekleri de görülmektedir. Kubbesi altından, duvarlarında ise zümrüt, yakut, pırlanta ve inciler kullanılmıştır. Mimarisi o kadar muazzam inşa edilmiştir ki hangi açıdan bakarsanız bakın yine aynı şekilde görürsünüz. Dünya’da mermer kullanılarak yapılmış tek cami de yine Tac Mahal’in içinde bulunmaktadır. O kadar özel bir yapı ki üzerinden uçak geçmesi bile yasaktır. Ercümend Banu Begüm Şah Cihan’a her sefere gittiğinde eşlik ediyordu. Şah Cihan yine 1631 yılında bir ayaklanmayı bastırmak için çıktığı sefer sırasında on dördüncü çocuğuna hamile olan Ercümend Banu Begüm çocuğunun doğumu sırasında ölmüştür. Cenazesi altı ay sonra Agra’ya getirilmiştir. Tac Mahal’in yapımında harcanan para Şah Cihan’ın fakirleşmesine ve oğulları tarafından tahttan indirilmesine sebep olmuştur. Tac Mahal’in tam karşısına siyah mermerden bir örneğini yapma hayalide böylelikle yarım kalmıştır. Ve bir aşk hikâyesi daha gözyaşı ile son bulmuştur.
Siz nasıl yorumlarsanız yorumlayın yine de aşk nelere kadir demekten başka ne kalıyor geriye? Bir Hint masalı mı denir, aşkın gözyaşları mı denir bilmem ama en güzel noktayı Ünlü Hint ozanı Rabindranath Tagore koymuştur. O bu görkemli yapıyı “Sonsuzluğun yüzünde bir gözyaşı damlası” diyerek tanımlamış ve bir aşkın büyüklüğü dünyaya miras kalmıştır.