Mecnûn olup çöle düşmeyeceksen ne Leylâ’yı çağır ne çölü incit demiş, şâir. Sâhi Leylâ’yı aradık mı, çağırdık mı ya da bulduk mu ve asıl soru, ‘Leylâ’yı aramak’ ne idi?.. Keşmekeş düşünceler beynimizi uyuştururken buna bir dur diyelim, Leyla’yı da bulalım artık. Fakat bu Leyla, başka Leyla.
Leylâ gönüldü, sevgiliydi, dosttu, candı, canândı, yârdı ve Yaradan’dı. Gönüldü, gönlü gönül edendi, dildi, derûndu, için de içiydi, hâtırdı; insanın hâtrını saymak, onu can bilmek, candan öte bilmekti. Sevdâ ile hemhâl olabilmekti. Aşk idi onun adı, her ne var onda ki, gönül bir sırça köşk olur; âşık bülbüle döner; güller Leylâ oluverir. Leylâ’sını bulamayanın vây haline ki, onun hâli çölde garip bir bedeviye benzemektir. Neler vardır, neler olur bu gönülde? Gerçek bir âşık için mühim olan ne varsa hepsi oradadır; âşığın aşkı orada gizlidir ve korunur. Allah’ın, âşığın derecesine göre, tecellî ettiği yer elbette gönüldür. Tasavvuf gönüller ilmidir ki, tasavvufta aşkın özünü ‘ben gizli bir hazîne idim, bilinmeyi istedim ve âlemi yarattım.’ kudsî hadîsi oluşturur. Bu hadîsin içeriğinde aşk vardır. Aşk, Allah’ın zatına ait bir özelliktir ve gönülde tecelli eder. Yani Allah’ın sırrı ve tecellinin remzi bu aşkta gizlidir. Leyla’yı aramak, bu sırrı aramaktır, aşkı aramaktır. Allah’a kavuşmak için ilk yapılacak şey ise, nefse hâkim olmak ve egoyu öldürmektir. Ancak bu surette, kul fenâfillah’a erer yani sevdiğine, Leylâ’sına kavuşur. Yalnız gönülde ikilik olmaz, bir gönüle iki sevgili sığmaz. Âşık, gönlünü de padişahlara yaraşır şekilde temizlemelidir ki, padişah ancak o şekilde sarayına teşrif etsin:
Gel ey şâhım, gönül viranedir amma zatın,
Şeref verir, virane olur saray senin nurundan kamaşır.
Beyitte âşık, sevdiğini virane gönlüne çağırır, sevdiğinin gönle girmesi ile virane gönül, sevgilinin nurundan adeta saraya dönmüştür.
Gönül deryâ içre incidir amma hâlinden,
Mâsivâdan kurtulupdur ancak vaslına ere.
Beyitte, gönlün mâsivâdan kurtulduktan sonra yani Allah’tan başka her şeyi bıraktıktan sonra ancak o şekilde sevgiliye /Allah’a kavuşacağı, derya içinde inci haline geleceği anlatılmıştır.
Gönlün hasta, bîmar, sayrı, yaralı oluşu, aşk derdinin tabibi olan sevgilinin gelmesini sağlamak içindir. Çünkü hasta ziyareti âdettir:
Tez gel tabib, gönül bitap olupdur Leyla derdiyle,
Kan ağlar amma yârin vaslına erer ise kurtulupdur.
Allah, ‘aşk’ın hem sebebi hem de sonucudur. Zatının kendisi “ilâhî aşk” olan Yaradan, sonra beşerî aşkı yaratmıştır ki; insanların ilâhî aşka ulaşma çabasında, yolunda bir basamak olması için. Bu yüzdendir ki, aşkların temelinde güzellik vardır. Güzelliğin kaynağı ise, Allah’ın üstün güzelliğidir. Güzele karşı ilgi duymanın nedeni de budur. Bu yüzden gönül, Leylâ’sını arar, Leylâ’sına kavuşmak ister, Leyla’yı aramak yaratılışın gayesindendir. Aşk ateşiyle yanmayan gönül ise, sürekli karanlığa mahkûm ve ilâhî nurdan mahrumdur.
Elinize emeğinize, kaleminize sağlık 👍👍
Erdal bey müteşekkirim, sağolun 🌼