Belli ki üzülmek insan için bedeni yıkım, ruh için ulvi keşif sebebi. Kâr elde etmediğin eylem ziyandır. Gayen olmadan boşa akar tek sermayen. Gayene ulaştırmamışsa yaşadığın, gaye oluşturmamışsa yaşamışlığın, külliyen ömrün savrulup dağılmıştır hiçlikte…
“Neden varız”ı arayanlar bulmadı mı dünyanın ahenkli dönüşünü? “Neden arıyoruz” derdine düşenler, ulaşmadı mı nedenler durağından sonra sonuca ulaşıldığına? Bunca arayan içinde bulamayan, buldum zannedenler yanında büsbütün kaybolanlar da az mı? Sen uyuyup uyanacak, en iyiyi yeyip içecek, en güzelini giyip gezecek, dibine kadar eğlenecek sonra da mutsuz olacaksın. Bu veriler nereye varır? Mutluluk bir kimya bileşeni değil ki formülü olsun. Akan zaman içinde razı olarak yaşadığın anlardır mutluluk.
Kimden razı; olandan razı. Olandan razı olduğunda olacaklara umutlu olursun, olacaklarla ilgili olursun, gözün açık, gönlün ferah olur. Görür, gözetir, gösterir, güzelleştirirsin olanı olacağı…
Andan haberin yok. Elindeki oyuncağa hapsolmuş varlığın. Beden hareket istiyor, oturmaktan yorulmuş kasların. Zihnin bıkmış üst üste sağanak sağanak akan görseli kopyalayıp kayıt etmekten. Ruhun tiksiniyor, önüne sürülen emri vaki beğenmelerden. Bitiyor… Bitiyor… Bitiyor ömür kâsendeki su, hızla ve ziyanla.
Bir hüzünlük mola düşüyor yüreğine, acıyor sol tarafında bir yer “ne ki bu?” diyorsun. Canın olduğunu hissediyorsun, “neresi ki?” diyorsun, yüreğin olduğunu fark ediyorsun. Bir hüzünlük molada yaşadığını hatırlıyorsun. Gerçeğin sanaldan tatlı olduğunu duyumsuyor tat alıyorsun. Bir lokma hüzünde sorguluyor, araştırıyor, kendine yolculuk yapıyorsun. Ya bu hüzün daha uzun sürse, günlerce acısa o sol tarafın ve için yansa usul usul nargile közü gibi efil efil dumanlansa boşluktaki hiçlerin. Kendine dönmek, kendine dönmek için ne güzel sebeptir hüzün.
Kendini bulmadan gayeni bilemezsin, kendine gelmeden kendini bulamazsın. Bunca teknolojik oyuncak bunca sosyal (şer) ağ boşuna mı? Neden bu kadar dikkat çekici, bağlayıcı, tutsak edici unsurları var? Hepsi senin kendini fark etmemen için. Bütün oyun bunun üzerine. Kendini bulamayan gayesini oluşturamaz.
Bir ucu göndere bağlı, bir ucu kopmuş bayrak gibi çırpınır, dövünür ama dalgalanamaz. Çok daha fazla uzaklaşırsa kendinden o bir ucunu da kaybedip en ufak rüzgarda savrulup kayıp olur tozda, toprakta. Bütün mesele bunun üzerine. Bütün oyunlar buna kurulu. Kendinden uzak, kumanda edenlerin yönetimine yakın, bir mesajla doğuruyor insanlar tüm doğrularını. Her şey o şer mesaja kurulu yaşanıyor. Sonrası mı? Bir iki gün gündemi kirletip yok oluyor.
Tarihe bile kayıt edilmiyor artık bütün vak’alar. Sen sanalda malzeme olurken büyük resme, içinde minik bir yürek yok oluyor şeytanın ellerinde. Sen kendini bozarken anlık heveslerinde zamanın toplamında çağ kapanıyor gizlice. Uzak diyarlarda, yüksek koltuklarda sefil yürekli birileri zehir akıtıyor insanlığın saf saydığı minik uğraşlara. Balık ağını atıp bekleyen gibi sosyal ağını serip bekliyor. Özgür bir tek ruh kalmayana kadar yaydıkça yayacak ağını, sen balık olduğunu hissettirdiğin sürece. Onun işi sana insan olduğunu unutturmak senin gayen ise balık olmadığını göstermek olmalı… Gazamız mübarek olsun tüm sazanlar.