BİR TÜRK BİLİM KURGU YAZARININ GÖZÜNDEN ARTEMİS PROJESİ
Tekrar merhaba. Geçtiğimiz ay içinde uzun yıllardır planlanan Artemis Projesinin ilk adımlarını atışını, heyecan içinde izlemeye başladık. Hemen yine bilmeyenler için yazıyorum Artemis Projesi: İnsanoğlunun elli yıl sonra yeniden Aya gidişinin yeni adıdır. Ama bu sefer öyle ateş almaya değil, bayağı bir yerleşmeye gidiyoruz.
Projenin ana hatlarını, elli yıllık Ay serüveninin detaylarını isteyen herkes araştırarak rahatlıkla internet ve sosyal medya üzerinden öğrenebilir. Bu yüzden ben de burada uzun uzadıya bunları yazmaktansa size benim bakış açım ile Artemis Projesini anlatmak istiyorum.
Artemis adını: ilk Amerikalı ünlü yazar Andy Weir’in, Goodreads okurları tarafından 2017 yılının en iyi bilim kurgu romanı olarak seçilen ikinci kitabında duymuştum. Gerçekten bir solukta okuduğum güzel bir hikaye idi.
Andy Weir’i Marslı kitabından ya da filminden de hatırlarsınız. Bence günümüz çağdaş bilim kurgu yazarlığının en iyi temsilcilerinden biridir. İşte o kitapta Yasmine adında bir kızın Ay’ın üzerinde kurulmuş olan Artemis Üssün de yaşadığı maceraları anlatıyordu.
İşin ilginç yanı ise kitapta anlatılan tüm yerleşkeler ve cihazların inanılmaz derecede ayrıntılı oluşuydu. Hava ve suyun olmadığı bir ortamda nasıl gündelik bir yaşam sağlanabilir? Yazar tüm bu soruların cevaplarını detaylı bir şekilde anlatıyordu. Tabi bende ister istemez konuyu merak ederek araştırdığımda gördüm ki gerçekten Nasa, tekrar Ay’a gidebilmek için böyle bir projeyi çoktan başlatmıştı. Daha önce Marslı romanında gördüğüm ve bu Artemis romanıyla da pekişen görüşüme göre Nasa Andy Weir gibi yazarları, başta Amerikan halkını olmak üzere, tüm Dünya halkalarını bu fikirlere alıştırmak için destekliyordu. Aslında bu yeni bir şey değildi tabi ki. Nasa bunu yıllardır gerek sinema ve dizilerde gerekse eğlence parklarına sponsor olmak suretiyle zaten yapıyordu.
İster istemez Türk bir Bilim Kurgu yazarı olarak bende hayale kapıldım tabi… Keşke bizim ülkemizde de bu tür destekler yapılsa. Düşünsenize şu günlerde yeni bir çağın başlangıcındayız. Artık İnsan oğlu yeniden gözünü uzayın derinliklerine dikmiş durumda. Türkiye de dahi artık uzaya çıkmak, oraya bir Türk göndermek konuları tartışılıyorken bence tüm sanat dalları ile halk bu yeni dünyaya hazırlanmalı. Öyle değil mi?
Ama şunu da belirtmek istiyorum. Daha on yıl öncesine kadar Türklerin uzay macerası konusu geçtiğinde maalesef sadece delicesine bir hayal gözü ile bakılıyordu. Bu konu en çokta ülkemizdeki mizah sanatçıları tarafından istismara uğradı.
Stand-up gösterilerde, sinema filmlerinde çoğunlukla Türklerin uzay maceraları şaka olarak anlatıldı. Bu toplumca bizi çok eğlendirse de aslında benim gibi insanların kalplerinde derin yaralar açıyordu.
Ama neyse ki ibre terse dönmeye başladı. Bizimde artık neler başarabileceğimizi başta kendimize sonrada tüm Dünya göstereceğimiz günler yakındır dostlar.
İlk astronotumuzu görebilecek olmanın hayali bile çok güzel. Laf açılmışken T.U.A. yani Türkiye Uzay Ajansı geçen yıllarda bizim uzaya göndereceğimiz kişiler için genel bir isim arayışına girmişti. Bende ikinci kitabımda o isteğe bir gönderme yaparak Türk astronotlarına Uzay ve Neferden türettiğim UZAYFER ismini önerdim bile 🙂 Bu konuda herkes kafa yormalı bence. Bir Japon Taykonot ya da Rus Kozmonattan neyimiz eksik öyle değil mi?
Evet geleceğin UZAYFERLERİ 🙂 Her zaman söylediğim gibi yazmaya, okumaya, üretmeye devam…
Kalın sağlıcakla…