/Göğe dokununca bakışların,
Kuşların ne söylediğini anlayacaksın./
.
Yeni bir güne başlarsın.
Bir daha ölmek için.
‘‘O’’ senin sol tarafında.
Senin kapanmayan yaran sol tarafında,
‘‘O’’nun olduğu yerde kabuk bağlarsın.
Avlunda uçmayı öğrenen kuşlar cıvıldar.
Gece olur.
Karanlıklar, çürük bir perde gibi yırtılır pencerelerinde.
Sonra bir daha güneş açar,
Çocuklar doğar,
Kelebekler ölür.
Hayat denen bir kısır döngünün içinde kaybolur gidersin.
Acı bir sızı dökülür dudaklarından.
Ve,
Dostlar biriktirdiğini zannedersin durmadan.
Kalırsın sonra bir başına.
An gelir,
Yalnızlığın da sana çok yakıştığını anlarsın eski bir otel odasında.
Sırtında en derininden bıçak izleriyle kalıverirsin bir gün.
Şarkılar söylersin uslu bir rüzgara.
Gün olur sadece can çekişen bir papatyaya açarsın içini.
Sana yazıldığını sanırsın bütün şiirlerin.
Düğümlenir kelimelerin boğazında.
Kendini anlatamazsın ‘‘O’’na dünyanın hiçbir dilinde.
Cümlelerin sonunda kocaman bir ünleme dönersin.
Düşler kurarsın roman kahramanlarıyla.
Son sayfada hayallerinle birlikte suya düşersin.
Ve yine kış biter.
Delikanlı bir bahar gelir, avuçlarında çiçekler açar.
Yeşillenir,
Dökülüp savrulacağın o turuncu mevsimi beklersin.
.
/ Bir şeyini çaldılar senden.
Ne koyarsan koy yerine,
o boşluğu dolduramazsın./
Başını alıp gitmek istersin,
Hiç dönmek istemezsin bir daha.
Anılarını yakarsın, anıların seni yakar.
Sol tarafına düşer ince bir sızı.
Alnındaki ateşte tutuşur tüm geçmişin.
Yağmursuz bir günde ıslanırsın ansızın.
Ve,
Çöl yangını yüreğinde,
Aslında yağmura ne çok benzediğini anlarsın bir gün.
Şehirler arası bir otobüsün loşluğunda,
Pencere kenarında kaybolduğunu görürsün sonra.
Yeni bir gün doğar,
Güneş yakar esmerliğini,
Gölgene sığınırsın bir ikindi sonrası.
Sırt sırta verir mahallendeki yaşlı evler.
Bir cadde gibi uzanırsın boylu boyunca.
Telaşlı insanlar gelir geçer üstünden.
Kimisi süpürür, kimisi kirletir üstünü.
Tozların yükselir göğe, bulutlar tükürür seni.
Issız bir yolun tam ortasında,
Gitmeye de dönmeye de yüz bulamazsın.
Yollar uzar sonra.
Kısalır yılların.
Ömrünün orta yerinde kırk parçaya bölünürsün.
Koşarsın peşisıra yitik bir aşkın.
Ve bir sevdanın,
Senden,
Neler aldığını görürsün bomboş ellerine bakınca.
Dağları deler kimi aşıklar,
kimi aşıklar çöllere düşer.
Sen ne yaparsan yap,
hiçbir aşka yakışamazsın.
……………………
Aslında,
Hiç bir yola gerek olmadığını anlarsın.
o menzile ulaşmak için.
Kanayan dizlerine tutunur,
gidersin zamanı gelince.
Çocuklar doğar,
Çocuklar büyür,
Büyüyen çocukları sevmediğini anlarsın bir gün.
.
/Şehirler yıkılır yalnızlığında.
Nereye gidersen git,
gittiğin hiçbir kentte kalabalıklaşamazsın./
.
Yine yeniden karanlıklar çöker üstüne.
Başın döner,
‘‘O’’ dönmez.
Gecenin yakasına yapışır ellerin.
Kan damlar yumruklarından.
Gözlerin dikilir tavana.
Islanır üstün başın.
Duvarların da konuştuğunu anlarsın
Suskunluğunda.
Mevsimler gelir geçer.
Zamansız dökülürsün takvim yapraklarından.
Köpekler titrer sokak başlarında.
Siyah bir gökyüzü yırtılır gök kubbende.
Yıllar sonra,
Hüznün sana nasıl da yakıştığını görürsün baktığın tüm aynalarda.
İnsansın,
Hatalar yapmaya başlarsın an gelir.
Bir yalanın tam ortasında bulursun tüm doğrularını.
Süt dökmüş bir kedi gibi mahcup durursun annenin mezar taşında.
Yaşamak diyorlar ya,
Yaşamanın bir uçuruma tutunmak olduğunu,
İnceldiğin yerden koptuğunda anlarsın.
Sonra yine sabah olacak,
Bir denizi seyredeceksin günaşırı.
Martılar geçecek üstünden.
Her şeye rağmen
gülümseyeceksin.
.
Ama;
Demedi deme,
Senin ölümün bu hayatın elinden olacak.
Ve ‘‘O’’ beklenen hiç gelmeyecek.
Bir yara izi gibi duracak yüzünün kıyısında kaybettiklerin.
Suretin değince cam kırıklarına,
‘‘O’’nun olduğu sol tarafından
Kanayacaksın.
‘‘Nasılsın?’’ diye soracaklar;
Yaralarını saklayarak,
‘‘İyiyim’’ diyeceksin.
Binlerce kez ölüp dirilsen de,
Hiçbir hayata yakışamazsın.
—
‘‘Göğe dokununca bakışların,
Kuşların da ağladığını anlayacaksın.’’