“Yazar olmak istiyorum ama okumayı sevmiyorum.” Bu söz size bir yerden tanıdık geldi mi? Öncelikle şu konuda bir anlaşalım. Eğer yazar olmayı istiyorsan okumayı çok seveceksin, bu yadsınamaz bir gerçek. Çünkü yazmak okumaya eş değerdir. Ancak illa ki bestseller okuyacaksın, kalın kalın romanları bitireceksin değil asıl mevzu. Hiçbir şey yapamıyorsun, çizgi roman okuyacaksın, kısa öyküler, hikayeler bitireceksin.
Bazı kimselerden duyumsadığım bir söz var. “Ben imla kurallarını iyi bilmiyorum ki!” Yazar olarak imla kurallarının bilinmesi gerek evet, ama yapılan birkaç yanlış yazım veya imla hataları sizi yazar olmaktan alıkoyacak bir durum da olmasa gerek. Bu yanlışları düzeltmek için editörler var, onlar zaten bu desteği sağlayacaklardır. Sizin tek yapmanız gereken yazınıza odaklanmak olmalı. Dil anlatım, yazarların işi, nerede, nasıl kullanman gerektiğini çok iyi bilmelisin.
Sadece yazı yazmayı bilmek mi mesela ya da imla kuralları mı asıl sorun? İşte burada başlıyor her şey. Yaşamadığın bir duyguyu yazıya aktarmanın zor olacağını savunanlardanım. Bazı yazarlar bu tezi desteklemeseler de sevdiği bir insanı gerçek hayatta kaybedenin duyguları ile bu hissi tanımayıp sadece yazıya dökmenin ne kadar zor olduğunu bizzat yaşadım. Yeri gelecek attığın o kahkahaların için de acı çekeceksin. Yazmaya başladığın vakit döktüğün o göz yaşların aslında senin kelimelerin olacak. Kimsenin duymadığı çığlıklarını yazacaksın. Gösterdiğimiz hislerimiz zaten belli, üzüntü, sevinç, korku, şaşkınlık. O zaman bir düşünün bakalım bunları yazarken hangi kelimeleri kullanırdınız?