Bambu ağacının hikayesi ile başlayalım madem;
“Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. İkinci yıl tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü yıl tohum yine sulanır ve gübrelenir. Ancak bambu ağacı yine filiz vermez. Dördüncü yıl tohum yine sulanır, gübrelenir. Zamanını bekleyen tohum bu yılda filiz vermez.
Çinliler büyük bir sabır ile beşinci yılda da bambu tohumuna su ve gübre verme işine devam ederler.
Veee, nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu tohumu yeşermeye başlar. Ondan sonra da altı hafta gibi kısa bir sürede bambu ağacı yaklaşık 27 metreye ulaşır.”
Russ Harris Özgüven Boşluğu isimli kitabında, özgüven sorunu yaşayanların özgüvenli hissetmek adına şöyle bir yanılgıya düştüklerini söyler: önce özgüvenli hisset ve sonra eyleme geç. Önce duygu sonra eylem. Çocukken ilk yürümeye başladığımızda tastamam özgüvenle mi doluyuz yoksa her yaptığımızda özgüvenle mi dolarız? Evet bir durum için sürekli özgüvenli hissetmek için kendinizi motive ettiğinizde özgüvenli hissedersiniz, lakin sadece özgüvenli ya da kısa süreli cesur hissedersiniz. Kısa vadede getirisi olur ama uzun vadede dönüş hep kendi çölümüze doğru olur.
Hadi hep beraber şöyle yapalım: -mış gibi yaparak özgüvenli hissetmediğimiz bir durum için özgüvenliymiş gibi düşünüp hareket ettiğimizi hayal edelim. -mış gibi düşünmek nasıl hissettirdi? Ya da eyleme geçme konusunda bize ne gibi bir etkisi oldu? -mış gibi düşünmek bir süreliğine yardımcı olsa da, uzun süreli etkisi azdır hatta yoktur diyebiliriz. Çünkü, içinde bulunduğumuz durumu kabul etmenin dışına çıkararak farklı bir kurgusallık yaratır ve ne yazık ki bizim mustarip olduğumuz mevzu hala tam karşımızda durmaktadır. Yani aslında bize kancayı takan olta hala orada bir yerde asılıdır.
Gözlerinizi kapatın ve güneşle ayın yerini değiştirdiğinizi hayal edin. Ya da gireceğiniz sınavda yüksek puan aldığınızı. Motive oldunuz mu? Ya da kısa süreliğine size özgüven hissi verdi mi? Bambu ağacının tohumunu toprağa eken çiftçiler, ağaç büyümüş gibi her sabah uyansalar ve 5 yıl boyunca her uyandıklarında ağacın o an orada olmadığını görseler nasıl hissederlerdi? Tohumu yarıp ağaç olmaya niyetlenmeyen bir bambu ağacı fikri, sadece fikirdir. Bambu ağacını hepimiz düşünsel olarak biliriz; lakin bambu ağacını görmek için bizim gözlerimizden önce bambu tohumunun eylemi gerekir. Kendi hikayesini yazmak için tohum oluşundan vazgeçip ağaçlığa adım atmalıdır, bambu ağacı. Eğer bambu tohumu, ağaç olmak için özgüvenli hissetmeyi bekleseydi belki hiçbir zaman bambu ağacı olamayacaktı, vaktini kaçıracaktı. Tohum olmaktan bambu ağacı olmaya her adım attığında, özgüven heybesini biraz daha doldurdu ve sonunda hem özgüvenle doldu hem de bambu ağacı oldu.
Peki sizce özgüvenli olmak nedir? Hiç korku ya da kaygı hissetmemek mi? Zihniniz size bunu söylüyor değil mi? Özgüvenli olarak bildiğimiz insanlar korku ya da kaygı hissetmeyen insanlar mıdır sizce? Muhtemelen, kaygın ya da korkun tamamen ortadan kalkınca hareket edebileceğini söylüyordur durmadan.
Bize toplumumuz, kültürümüz bunları öğütler: kaygılanma, korkma veya kendine güvenseydi korkmazdı. İşte tamda burada zihnimiz doğal olarak bizi kaygılandığımız veya korktuğumuz durumdan kurtulmanın yolu olarak şunu gösteriyor: tehlike ne olursa olsun korkmayacağın ana kadar bekle ya da korktuğun durumu ortadan kaldır, yani kaç. Zihnimizin doğal işleyişi böyle; çünkü bizi koruma üzerine gelişmiş. Tabir-i diğerle fıtratında var 🙂 ama işimize yaramıyor. Çünkü insan yapabildiğini görmeden, özgüvenli hissettiğine kani olamayan bir var olan. Yani aslolan önce eylem sonra his. Bambu tohumunu ektikten sonra, büyümesi için bekleyen çiftçiler ağacı görünce özgüvenle doldular. Çünkü yapabildiklerini gördüler. Korktular, kaygılandılar ama heybelerini her an doldurmaya devam ettiler.
Öz güven hissini de bir bahçeye benzetebiliriz. Ve bahçemizin yeşermesi için yapmamız gerekenler her zaman vardır. Önce ayrık otlarını ortadan kaldırmalıyız ve sonrasında sabırla sulamaya devam etmeliyiz. Çünkü yıllarca tarımla ilgili eğitim alın, toprakla hemdem olmadan çiftçi olamazsınız. Yani eylem gerekir. Özgüven içinde böyledir. Önce ayrık otlarından yani sizi eyleme geçmekten alıkoyan düşüncelerin kancasından kurtulmak gerek ve sonrasında da yavaş yavaş eyleme geçerek bahçeyi yeşertmek. Nihan Kaya’nın Yüzmek, Yaşamak ve Olma Arzusu kitabında belirttiği gibi kendimizden doğmamız gerek. Tırtıl kendinden doğmadan kelebek olup kanatlanamıyor sonuçta. 🙂