Bahaettin Karakoç’un şiirinde şöyle bir dize geçer.
‘Geleceğim diyorum, geleceğim sana,
Ne olur kesin bir takvim sorma bana.’
…..
Çok önceleri..
Ne bileyim işte ‘tarih sormayın bana’
Kurumuş yapraklar gibiydim.
Düştüğüm dalı,
Sararıp solduğum mevsimi,
Sandık köşelerine süpürüldüğüm tarihi dahi unutmuştum..
Taki içimdeki kıpırdanışların,
İç sesimi titreten,
Haşır haşur seslerin,
Kurumuş yapraklarla uyanışına kadar,
Nereden bilecektim ki,
Gün gelecek açılacak gizli sandıklarım..
Şimdilerde ise,
Tıka basa doldurduğum sandık taşmak üzereyken,
Ruhum çürümeye yüz tutacakken olanlar oldu.
Birer birer gün yüzüne çıkardığım dizelerim,
Yağmur oldu yağdı üzerime,
Işık oldu sızdı yüreğime,
Yoldaş oldu aydınlattı yolumu,
Bunların hepsi birdenbire oldu.
İyi ki de:
İnci tanesi o kız çocuğunun uzattığı el dokundu yüreğime…
İşte şimdi takvimlerden tarih sorun bana,
İnci tanemin ana rahmime düştüğü anda,
Her şey birdenbire oldu,
Gök delindi,
Yağdı bereket yağmurları,
Coştu nehirler,
Yırtıldı karanlıklar,
Güneş gibi doğdu içime,
Kız çocuğu büyüdü,
İnci tanelerini dizdi birer birer yoluma..
İşte şimdi takvimlerden tarih sorun bana,
Yakındır düşlerimin içine düşeceğim zaman..