Gökyüzü masmaviydi. Hava sıcak ve çok rüzgarlıydı. Deniz dalgaları, kumsalı kamçıladıkça irili ufaklı taşlar mücevher gibi parlıyordu.
Fikret ile Selim, deniz kenarında oturmuş,uçsuz bucaksız denizi seyrediyorlardı. Onların az ilerisinde bir aile eşyalarının yanı başına uzanmış güneşleniyordu. Denizin içinde, kimileri yüzüyor, kimileri su topu oynuyordu. Ansızın denizden “imdat!” sesleri duyuldu, denizde bulunan genç suya batıp batıp çıkıyordu, canhıraş bir feryat koparıyordu.
Fikret ivedilikle ayağa kalktı kendini denize atıp hızlı hızlı yüzmeye başladı. Gence biran önce yetişebilmek için var gücüyle yüzüyordu. Sonunda gencin yanına gelip onu boynundan tuttu, yüzerek sudan çıkarıp, kıyıya getirdi. Büyük bir kalabalık boğulan gencin etrafında toplandı. Herkes, yerde boylu boyunca yatan gence korku dolu gözlerle bakıyordu. Fikret, gerekli olan ilk yardımı yaptı; fakat genci kurtaramadı. Genç anında öldü. Ambülans yarım saat sonra geldi. Sedyeciler, ölen gencin üzerini örtüp, ambülansa bindirdiler, ambülans hızla uzaklaştı kumsaldan.
Bu arada kalabalıkta dağılmıştı. İki genç adam; daha önce oturmuş oldukları yere geldiler. Gördükleri bu olay onları çok üzmüştü, oturdukları yere uzanıp bir süre sessizce bulutları seyrettiler.
Selim, Fikret’e dönerek:
– Bazı bilim adamları: Tıp gelişti. Genlerdeki şifre çözüldü. Organ nakli de yapıyoruz… Ölüme de çare bulabiliriz, diyorlar. Bilim adamları gerçekten ölüme çare bulabilirler mi? dedi.
Fikret, otuz yedi yaşlarında, mesleğinde başarılı olmak ve ilerlemek için gerekli çalışmaları yapan iyi bir doktordu.
Fikret:
– Bak Selim, organ nakli yapılabilir, fiziksel dünyanın sırları ve bilmeceleri çözülebilir. Teknoloji şimdi olduğundan daha fazla gelişebilir… Belki de dünyadaki koşulların benzerini Marsta oluşturup yeni bir yaşam meydana getirilebilir, ancak doğum ve ölüm asla engellenemez! dedi.
Selim:
– Ölüm neden engellenemez ki? diye sordu.
Fikret:
– Varsayalım ki ölüme çare bulundu, o zaman insanlar çoğalacak ve yeryüzünü dolduracak… Toprak, mal, mülk para ve çıkarlar için birbirini yiyecekler…
İnsanoğlu bu dünyada var oldukça; ölüm de var olacak. Ölümsüz bir dünya meydana getirmemiz mümkün değil.
İnsanlar, eğilimleri, içgüdüleri ve huyları itibariyle birbirinin dengi olmaz. İyilik ve kötülük insanoğlunun mayasında var. Kiminin iyilikleri, kötülüklerinden ağır gelir; kiminin de kötülükleri iyiliklerinden.
Tarih boyunca insanlar çıkarları için birbirleriyle hep savaşmışlar ve hala savaşmaktalar. Savaşı ve ölümü ilk insanlar nasıl engelleyemedilerse, sonrakiler de asla engelleyemezler.
Her türlü tedbire rağmen daima yeni hastalıklar çıkıyor ve insanları öldürüyor.
Cinayetler, çeşitli tehlikeler, ihtiyarlık, delilik her zaman insan hayatını tehdit ediyor. Depremler, seller… şimdiye kadar insanların kaderi olagelmiştir.
Eski insanlar, hayatı ölümsüzleştirebilmek için iksir aramışlar ama bulamamışlar. Çağımızın bilim adamları da ölüme hep çare arıyor; ama bulamıyor.
Selim:
– Bu söylediklerin oldukça mantıklı.Bilim adamları hem kendilerini hem de bizleri avutmak için, “ölüme çare bulacağız.” diyorlar. Hiçbir insan ölmeyi ve acı çekmeyi istemez. Hayatın ölümsüzleştirilmesi bütün insanları mutlu ederdi. Ancak ölümü ölümsüzleştirmek sadece bir ütopyadır.