Migrenin “kendiliğinden “nedensiz olduğunu düşünen insan sayısı çok fazladır. Bu görüş bilimsel açıdan geçersiz, duygusal açıdan kader, tedavi açısından yetersizdir.
Migren ataklarının gerçek, sebebini bulma olasılığı yüksek, belirleyici bileşenleri açısından tanımı zordur…
Migren belirleyicileri sonsuz sayıda ve farklı şekilde olabilir. Organların zayıf veya kötü yanları, doğuştan kalıtsal nedenleri gibi..
Migren, büyük potansiyele sahip çevresel koşullar bütününü de temsil eder…
Bazı hastalıklar genetik temelli değildir. Ev ortamında ailevi “tarz “olarak yaşandığı da bilinen bir gerçektir.
Migreni, mevsim değişiklikleri, atmosfer durumları, güneş ve ayın durumu, istekler arzular beslenme hataları da tetikleyebilir.
Migrenin ne zaman ortaya çıkacağı kesin olarak yine de bilinemez. Eğilimler ve olasılıklar üzerine konuşulabilir.
Migren bir tanım değildir.
İnsanın hastalık ve sağlık seçeneklerini kullanarak kısa süreli de olsa bu hastalığa gereksinim duyabileceği de ayrı bir gerçektir. Bu bir görüştür, fakat insanın içinde biriktirdiği toksinlerden kurtulma sancısı da olabilir migren atakları.
Baş ağrısından kurtulmak istiyorsan içindeki kötülükleri temizle diyenler bir yana…
Sinirsel enerjiler de, duygulara bağlı stres kaynaklı sıkışma büyük migren ataklarını tetikleyen alt duygular kızgınlık, kin, nefret, kıskançlık krizleriyle birleşirse, hastanın kendisi de dahil olmak üzere herkesten ve her şeyden nefret etme, öfke duyma, ümitsizliğe kapılmasının yer aldığı kısır bir döngüye de girebileceği düşünülmekte…
Bu kızgınlık dönemi hem hasta için hem de yakınları için dayanılmazdır.
Migren ataklarını tetikleyen fiziksel, fizyolojik ve psikolojik ağrılar bir yana, doktorların migreni anlamadığını düşünen, ümitsizliğe düşen hastalar da, alternatif tıbba yönelim gösterirler…
Nefes alırlar.
Nefes verirler.
Bir nebze mutlu olurlar…
İki yol vardır migren ataklarının başlangıcı ve sonun da. Hasta ya iyileşir, yeniden doğmuş gibi olur. Ya da atak sonrasında da acıya devam etme isteği artarak kısır döngü içinde kalır. Acıyı kabul, neşesizlik, duyusal depresyon içinde kıvranırlar…
Menstrüel migren ataklarının öncesinde kadınlar sinirsel enerjilerinde büyük değişimler yaşarlar.
Menstrüel migren atağı geçiren kadın hastalar bu ataklarının öncesi ve sonrası beş kilo alabilirler.
Yaklaşık 2 gün veya daha fazla süren bu kilolar, ayaklarda, ellerde, sırtta ve yüzde sıvı birikmesiyle birlikte, yerinde duramayan, çok konuşma isteğiyle birlikte, uykusuzluk hali ile karakterize edilebilir.
Menstrüel döngüsü 24-36 saat süren kadınlar da bu ataklar eşliğinde bağırsak krampları, vasküler baş ağrısı ile birlikte yaygın idrar yapma isteği, istemsiz göz sulanması ile sonlanır.
En sık görülen fiziksel belirtiler arasında sıvı tutulması, damarlarda genişleme, kabızlık, kas gerginliği bazen de yüksek tansiyonu sayabiliriz.
Duygusal belirtiler açlık, huzursuzluk, hiperaktivite, uykusuzluk, uyanık olma endişeli ya da neşeli olabilen bir ruh haliyle duygusal uyarılmadır.
Ani öfke korku ya da daha güçlü duygusal uyaran migreni aniden dağıtabilir ya da bitirebilir.
Bazı hastalar üzerinde yapılan araştırmada adrenalini yükselten koşan bağıran kavga eden kişilerin atak sırasında nöbetlerinin geçtiği de araştırma sonuçları da göstermektedir. (Veya şiddetli kusma esnasında)
Migren atakların da sinir sisteminin coşkun takıntılı duyguların kararsızlık içinde ne yapacağını bilememe durumu gibi bir halin içinde olduğunu da düşünebiliriz.
Migren tuhaf bir şekilde sinir sistemini kargaşa içine çekmeye çalışan karma karışık bir düzende seyreder. Eğer hastayı ikna edebilirse depresyon eşliğinde devam eder. Edemezse, ataklar ara sıra ne zaman hangi saatte geleceğe belli olmadan, migren hastalarına gelir ve gider…
Uzun süre karın ağrısı çeken hasta basit migrene tutulmuş…
Her 100 kadından 20’si adet dönemi öncesinde migren atakları geçirmiştir..
Bazı migren ataklarında hastalar ani ölüm duygusuna kapılabilir, intiharı bile düşünebilirler. Hareketsiz bir şekilde sararıp kalır, hiç ağrı duymazlar. Midede hazımsızlık hissinin algılanması üzerine ruh yorulmaya başlar hasta depresif olur. Neşeli düşünceler ve duygular zihninden gider. Eğer onu uyaranlarla dolu bir çevreden yoksun, anlamlı ilişkiler kurma noktasında sıkıntı yaşıyorsa kişi bu geçici durumu kalıcı hale getirebilir.
İnsanın yaradılışında doğuştan var olan temel duyguları öfke, korku, şaşkınlık, iğrenme, üzüntü, neşedir… Öfke-korku hayvan ve insanın ortak özelliğidir.
İnsanı hasta eden yaşadığı çevrenin sosyokültürel yapısından edindiği, alt duyguları kıskançlık, utangaçlık, sıkılganlık, kibir, gurur, suçluluk gibi, insan psikolojisini temelden sarsan marazi hastalıklardır.
Bu sarsıcı bedeni hasta eden ölümcül duyguların uygarlaşması hiçbir dönem mümkün olmasa da, uygulanan bazı yöntemlerle azalıp çoğaldığı bilinmekte.
Duyguların bile ticarileştiği bir dünyada, içi boş duyguya yönelik eğitimlerin para kaynağına dönüştürüldüğü aşikardır.
Altı temel duygu manevidir, çünkü doğuştandır. Ama bu duygulardan üretilen alt duygular üzerine, çalışmaların çok iyi getirisi olduğu da bir gerçektir..
İnsanın temelde en birincil ihtiyacı, konuşmak, anlaşmak, paylaşmak ve bölüşmektir… Bunlardan yoksunlaştırılan hissizleştirilen insan, stres kaynaklı her türlü maddi manevi hastalıktan muzdariptir…
Anlamlı ilişkiler kurma bir yere ait olma insan insana şifadır.
Gittikçe insan insana yabancı hale getirilmeye çalışılmaktadır.
Sistem böl, parçala, yönet ve istediğini pazarla üzerine kuruludur…