….
(Geniş bir caddenin ıslak kaldırımında,
Sırtını soğuk bir duvara yaslar halde gördüm onu.)
– Gel şöyle otur dostum.
Hoş geldin.
Dedi beni görünce.
/ Çömeldim yanı başına.
Bitkin görünüyordu. /
Yeni konuşmaya başlayan küçük bir çocuk gibiydi.
Hiç durmadan konuştu,
Ben dinledim.
İçindeki ızdırabı çekip almamı istedi.
İstersen, dedi.
Yak bu kenti, lüzumsuzdur artık.
Sonra savur küllerimi
İstediğin yere.
….
– Bıraksan,
Düşeceğim kaldırımlara.
Bıraksan dökülecek avuçlarımdan en kırılgan taraflarım.
Kurşunlanan bir güvercin var şu tarafımda,
Kanar lan…
Kanar,
Kanatlarım.
Boncuk gözlerim dikilir bulutlara,
Ve hiç bir yer bulamıyorum artık.
Kırık kanatlarımı çırpacak.
(Bir an kaçırarak gözlerini
Zar zor duyulan bir sesle:)
– Artık dostluğumuzun hatırına
Bana bir gökyüzü borçlusun arkadaşım,
Olur mu?
/ Olur dedim. /
Devam etti.
– Bak;
Görüyor musun;
Gökyüzünü vuruyor beşinci mevsim.
Ömrümün orta yerinden bıçaklanıyor bir dolunay,
İnceden bir kar yağıyor saçlarıma.
Ne o,
/ Alaycı bir şekilde güldü. /
– Sen de mi üşüyorsun?
/ Bir hıçkırık büyüyüp dondu boğazımda.
Yalan söyledim,
Üşümüyorum dedim. /
(Gökyüzüne baktım,
Ne kadar da yakındı yıldızlar.
Her an üstümüze düşeceklermiş gibi.
Bir an,
Gideceğimi sandı.)
– Dur gitme,
Hırçın bir ayaz sarıyor ayaklarımı.
Bir sigara yak kendine
ve bana.
Hem… Şu paltonu atsana,
Üstüne dizlerimin.
Bırak sırtıma kalabalıklarını dostum.
Bilirsin, korkarım yalnızlıktan.
Ve,
Kaçak bir çay ısmarla,
Çatlayan dudaklarıma.
Sigarayla iyi gider.
/ Verdim bir sigara,
Yaktı bütün kederlerini /
……
(Devam etti.)
– Yalnızlıklar biriktirdim, büyüdü korkularım.
Avuçlarımda sahipsiz gece yarıları.
Düştü gözlerimden ilk ve son sevgili.
– Sonunda buldum sandım,
Yolları deştim,
Tırnaklarımla söktüm tren raylarını,
Kurşunladım bakışlarını otobüs camlarında .
Her durakta bekledim.
Çaldım bir bir kapılarını.
Yokmuş,
Hiç olmamış.
Yalanmış lan,
Yalan… Onca yaşanan.
(Sersemlemiş gibiydi, kesmedim sözünü.)
– Bak;
Ben şu caddede uzar uzar giderim,
Serseri bir yıldız düşer her gece yanı başıma.
Yırtık ceplerimde üşür bir karanfil.
Çiçekçi bir kadın,
Süpürür sancılarımı sabaha karşı.
Işıkları titrer sokak lambalarının,
Sallanır kaldırımlar.
Ardından,
Bir kent daha yıkılır üstüme.
Şimdi bakıyorum da;
Hiçbir şey kalmamış bu enkazdan geriye.
Farkında mısın?
Ben bile…
– Herkes alıp götürüyormuş rüyalarımızı.
Gemiler hüznünü bırakıp ayrılıyormuş limanlarımızdan.
Bizi bir akşam kızıllığında vuruyorlarmış.
Yıllar hançerliyormuş ömrümüzü.
Uçurtmalarımızı kanatlarından çekip alıyorlar,
Büyüyen yaramaz çocuklar.
Ve artık
Sadece çocukluğumuza tutunabiliyoruz,
Gençliğimiz kan revan.
Her ilkbahar,
Kokusunu biraz daha yitiriyor güllerimiz.
Farkında mısın?
/ Aylardan Nisandı.
Vazomdaki solgun çiçekler geldi aklıma.
Uzun zamandır bir gülü koklamadığımı düşündüm. /
Fark ettim.
– Yalanmış baharlar.
Söylediğimiz şarkılar yalanmış.
Yalanmış dostum İçtiğimiz yağmur,
Beslediğimiz kedi,
Yediğimiz horoz şekerleri dilimizde birer yaraymış.
(Susmak bilmiyordu.)
-Bizi aşklarımızla dağlıyorlar.
Şiirlerimizle dövüyorlar her mısrasında.
Her kelimesi damarlarımızda patlayan birer mayınmış.
Boşuna yazıyormuşuz lan,
Bunca zaman.
– Al şu kalemimi.
Söz uçtu, bir daha görüşemeyiz belki.
Artık gidebilirsin.
Bulursan ilk ve son sevgiliyi,
Sen yine de
Al getir.
/ Loş karanlıkta pek fark edilmiyordu.
Durgun bir denize benziyordu sanki gözleri. /
– Kirpiklerim,
Çizer,
Gözbebeklerimi.
Düşer,
Uçurumdan,
Bir bulutçuk.
Meltemler serilir yanağıma.
Söner şehrin sararmış ışıkları.
Kimsesiz geceyarıları,
Yine,
Yeniden üstüme gelir.
Ve her yağmur sonrası,
Gecenin,
Teninden,
Silinir,
Parmak izlerim.
/Artık nefes alamıyordu
Son bir kez baktı bana./
– Vuruluyorum lan en acıyan yerimden.
Bir şeyler donuyor sol tarafımda.
Görürsen söyle ona;
Ondan bir hayat daha alacağım var .
Bir hayat daha.
Unutma!
/ Sonra bana küser gibi sırtını döndü,
Elinin tersiyle git der gibi bir hareket yaptı.
Paltomu bırakıp dizlerinin üstünde
Hafifçe çiseleyen bir yağmurun usul usul dökülen damlaları altında yavaş Adımlarla yürüyüp gittim. /
(Bu son görüşmemizdi.)
….
Yaklaşık bir yıl sonra ilk ve son sevgilisini gördüm bir alışveriş merkezinde.
Kucağında bir bebek vardı.
İki ay önce eşinden ayrılmış.
Utana sıkıla onu sordu.
‘’Ona bir hayat borçlusun’’ dedim.
Anladı.
Sonra vedalaştık.