Yeni bir yıl başladı. Keyifli, mutlu, sağlıklı, huzurlu bir yıl olur inşallah. Yılın ilk gününü kutlayıp sabahın yorgunluğuyla hayatı sorgulayıp sonraki gün aynı yaşayanlardansanız bilemem ama bana her yeni başlayan yepyeni taptaze bir başkalık verir.
Ne olduğu hiç önemli değil. Tuz paketim bitse yenisini açtığımda da o yenilenme hissini yakaları. Mendilim bitip yenisini açtığımda da.
Yılın ki tabi olarak biraz daha büyük ve etkili. Koskoca dünya topyekün o hissi yakalamaya çalışıyor. Bir şeyin bittiği tam olarak görmezden gelinip külliyen başlayana odaklanıyoruz.
Neler yaşadık neler oldu, kayıplar kazançlar, sevinçler mutluluklar hepsi hafızamızda. Kimisi sıradan ve çabucak silinecek, kimisi eşsiz benzersiz sabit kalacak. Sevdiğini kaybeden, yeni bir bebeği olan, evlenen, ayrılan ve daha türlü türlü özel anı, o anları sizin kişisel tarihinize mühürleyecek.
Her senenin başında içinde 365 kelebek olan kocaman bir çuval verilir bize. Hepsi başka desen, başka renk biri diğerine asla benzemeyen 365 kelebek…
Sabahın ilk saatlerinde konar ömrümüze kendine özgü deseni ve renkleriyle. Aşık mavi pullu payetli, veya siyah sarı benekli. Bir kere yaşanacak o günün kokusuyla gelir. Bazen neşeli, keyifli duygular. Bazen hüzünlü kederli korkular. Gelir 24 saatlik saltanatında hükmünü geçirir ve gider.
Yarın nasibinde ne varsa o gelir. İnce kırılgan nahif 365 kelebek. İlk günler çok çabuk geçiyor bakın 11 i uçup gitti bile. Bugün ki kelebeğiniz ne renkti desenleri nasıldı, size neler hissettirdi. Yalnızca size özgü sizin için hepsi. Bir günlük hükmü zamanlara bölünmüş ömrümüz, ve ipinden sıyrılmış topaç gibi hızla dönüyor. Döndürüyor başımızı, dimağımızı.
Aradığını unutuyor insan çoğu zaman, ve bulsa fark edemiyor, ömrünü uğruna şekillendirdiğini. Günaymış ayamamış göremiyoruz. Bir açıp bir kapanan gönül semasında nasıl hayaller, nasıl hevesler, nasıl arzular, nasıl istekler içimizde bulut bulut uçuşup bir kenarda bazen kar bazen dolu olup yağıyor sessizce.
Kaçıncı çuvalı teslim aldığını unutuyor insan, hangi çuvalda kimi toprağa sakladığını, hangi çuvalda bebeğini kucağına aldığını. Peki ya hangi çuvalda son nefesinin yazıldığını biliyor mu, hayır. Sadece desenleri değil kelebeklerin, renkleri hareketleri, dansları, hisleri de dağıtıyor bizi. Her günü sonsuz gibi düşündüren, her şeyi bitmeyecek gibi hissettiren de o değişken duygular değil mi?
Her yeni yeniler, üst üste koyulanlar ise besler, güçlendirir. Geride kalanlara bakınca az çok görünüyor nereye varacağı yolun. İlk zamanlar masallar veya filmlerdeki gibi bir sabah her şeyin olağanüstü muhteşem bir hale dönüşeceğini umuyor gönül. Sonra bakıp gördükçe etrafındaki hayatları. Üç aşağı beş yukarı tamamlanıyor ömür. O kelebek var ya başında uçuşan işte hepsi ondan ibaret. Çok da uçmamalı ona bakarak. Nihayetinde sınırlar, çizgiler, kurallar, nasipler belli…
Karamsarlık değil aslında gerçekçilik ölçüsü bu bakış ölçüsü. Dünden beslenip yarını bezemek. Ayaklarını yere sağlam basarak temkinli ilerlemek. Hayallerle ayağa kalkıp hedeflerle yürümek. En korkunç sıkıntının gaflet ve atalet olduğunu fark etmek…
Gerisi gelir elbet. Sabahın ilk ışıklarıyla güne pozitif niyetlerle katılmak. Günü ışıkla değil duygularla aydınlatmak elimizde. Gidenleri düşünün sadece hayata anlam katanlar yadediliyor, diğerlerinin mezar taşları hemencik siliniyor.
Yeni bir yılın yeni duygularla yeni ufuklara götürmesi için yeniliğe açık bir bakış açısında olmamız lazım. Yenilikten keyif alanlar yenileştirir dünyayı ve yeniliğe çabalayanlar güzelleştirir hayatı…
Bize emanet bir dünyada, bize emanet bir bedenle, bize emanet bir zamanı tüketiyoruz. Yarış çok hızlı. Elimizi çabuk tutup tecrübe nimetlerimizi hızla paylaşmalı ve onlardan elde ettiklerimizle daha mutlu ve daha sevgi dolu insanlık için nefes bile alma molası vermeden çalışmalıyız.
Dünya ve içindekiler yalnızca samimi bir sevgi ve onun gerekleriyle abad olabilir, hepimize kolay gelsin…