İnsanı ruh sağlığını incelemeye başlayan bilim insanlarının; insan psikolojisini bozduğunu düşündükleri etkenlerden ilk adım olarak biyolojik kökenli olduğu düşünüp bu yönde araştırmalara yönelmiştir. Tıp dünyasındaki insanların hastalıkların tek nedenin maddesel olabileceğini düşündüklerinden insan ruh sağlığını başka bir etken tarafından bozulmuş olabileceğini göz önünde bulundurmamışlar. Başka alanlara yönelmeye çalışan bilim insanlarına ise büyücülük veya sahtekârlıkla suçlayarak bu alanda başka gelişmelerin önüne set çekilmeye çalışılıyordu. Bilime inanmayan insanlar da bu bozukluklara sahip kişileri lanetlenmiş, cadılıkla suçlamış, şeytanın ona musallat olduğuna dair fikirleri ortaya atmış ve çözüm olarak ya öldürmekte aramışlar ya da hapsetmekte. Çeşitli işkenceler yaparak davranış sorunu gösteren insanların neden böyle davrandıklarını anlamaya çalışıyorlardı. Öyle ki rahatsızlıklara tutulan insanlara deli olarak nitelendirilmişler. İnsan yaşamına olan değerin artmasıyla ve bilim alanlarındaki ilerlemelerle ruh sağlığına olan bakış açısı değişmeye başlamış. Keşfedilmeye bekleyen psikoloji alanındaki rahatsızlar dallanıp budaklanmaya başlamış. Psikolojik rahatsızlıklara daha özel adlandırılmaya başlanmış. Geçmiş yüzyılda histeri, nevroz ve psikoz olarak ayrılsa da artık bu alan daha detaylanmıştır. Günümüzde bu hastalıklar çeşitlenmiş ve özele inilerek tedavileri ve yaklaşımları farklılaşmaya başlamıştır.
19 y.y. öncesinde kadar insan psikolojisi yaşadığımız yüzyıla nazaran araştırma oldukça sığ ve alan keşfedilmeyi uzunca süre atıl bir alanda bekledi. Günümüz psikoloji rahatsızlıklara karşı birçok terapi kuramı geliştirilmiş. Terapi kuramları rahatsızlıkların her biri farlı şekilde ele almış. Bazı kuramcılar biyoloji kökenli olarak ele almak istemiş bazıları düşünce bazıları davranışçı bazıları da bilinçaltına yönelmiş bazı terapistler ise kişilerarası ilişkiler olarak ele almışlar ve tedavilerine bu yaklaşımlar ile yaklaşmaya başlamışlar. 3. Dalga terapi yaklaşımlar daha diyalektik ve birden fazla kuramı içinde barındırır olmuş.
Davranışçı terapi yaklaşımları ampirik olarak ele alındığından geliştirilen yöntemler ve süreç hakkında kendini test etme imkanı verir. Bu alan, neden sonuç ilişkisi kurulmasından dolayı insanı anlamakta oldukça etkili olmuştur. Davranışlarımızın bir nedeni ve sonucu olması ve sonucun, düşüncelerimizi ve duygularımızı etkileme gücüne sahip oluşu merakı giderek arttırmış. Davranışların sonuçları bireye olumlu veya olumsuz kazanım getiriyorsa bu davranış kendini döngüler halinde kendini güçlendirerek yoluna devam eder. Bu döngüye olan inancımız davranışlarımızın alt yapısını oluşturur ve davranışlarımıza bir amaç katarak davranışlarımızın nedeni olmasını isteriz.
Birçok insanın hayatında kaçındığı veya kaçtığı olaylar-durumlar vardır. Kaçmak insana o an için rahatlama sağlar. Rahatlama insana bu davranıştan bir öğrenmeye neden olur. Kaçarsam veya kaçınırsam rahatlarım eğer rahatlamak istiyorsam bu şekilde davranmalıyım. Tek bir olay karşısında sağlanan rahatlama kazanımı benzer olay-durumlarda da genellemeye neden olacaktır. Hayatımızda kaçtığımız veya kaçındığımız olaylara-durumlara artık hayatımızı sınırlandırmaya başladığında ufak rahatlama hislerin ardında olumsuz düşünceler ve duyguları beraberinde getirir. Sınırlanan hayatımız bizi daha az yaşam alanı bırakır daha az insanla iletişim halinde olmamıza neden olur. Sosyal, ailevi ve iş hayatında adeta kapana kısılmış olduğumuzu düşündürerek kendimiz ve başkaları için olumsuz duygular üretmeye başlarız. Hayatımızı sınırlandırmaya başlatan davranışlara karşı alışkanlık kazanmanın sonucunda farkındalığımızın altında kalacaktır. Alışkanlıklar bu şekilde davranmanın ve yaşamanın gayet doğal olduğu varsayımı güçlenerek hayatımızdaki varlığını güçlendirecektir. Olumsuz düşünce ve duyguların nedenlerine keşfedemez hale getirir bizleri. Davranış döngüleri kendi içinde kuvvetlenerek yoluna dolu dizgin devam ederken bizler döngü içinde olduğumuzu bile fark etmeyiz.
Peki bu davranış örüntüleri hayatımıza nasıl entegre oluyor? Davranışların birçok kuramcılar tarafından nasıl başladığını, devam ettiğini ve sonlandığı üzerine araştırmalar yapılmış bazı sonuçlar elde etmiş. Bazı davranış kuramcılar, olayın gerçekleşmesinin ardından bizim bu olaya neden tepkilerimizden nasıl anlam çıkardığımızı bağlı olarak gelişir. Çıkardığımız sonuç (tepki) korkmamız gerektiği fark ediyorsa, korkarız; kaygılanmamız gerektiğini fark ediyorsak kaygılanırız. Çıkarılan anlam sonucunda (tepki) biz bir çıkarım elde ederiz. Eğer ben bu davranışı gerçekleştirirsem sonucunda bu etkiyi görürüm. Ben bu tepkiyi görmek istemiyorsam bu davranışı gerçekleştirmemeliyim. Davranışların birbirine benzer görünüyor olması tepkimizin benzer durumlara da yayılmasına neden olacaktır. Bazı davranışçı kuramcılar ise; olumlu veya olumsuz sonuçların bir kişinin davranışlarında meydana getirdiği değişikliklere odaklanan bir öğrenme sürecidir. Bir davranışı güçlendirmek veya azaltmak için “pekiştirme” veya “cezalandırma“ ya odaklanır. Basitçe, davranışlar ile davranışın sonuçlar arasında bağlantı kurmayı içerir ve pekiştirmenin koşullanmadaki rolüne vurgu yapar. Bazı kuramcılar sosyal olarak öğrenmenin etkisinden kaynaklı bizim için değerli olan statü sahibi kişilerinden gördüğümüz davranışları kendi hayatımıza entegre etme çabası olur. Bu tür öğrenmeyi destekleyen başka bir öğrenme yolu da toplumda bize sözel olarak nasıl davranmamız gerektiği ile ilgili kuralların dayatılması ve bu kurallar içinde yaşamamız gerektiğine dair inancın yerleştirilmesi de etkili olmaktadır. Doğal olarak insanın iç konuşması sonucunda da bazı sözel yönlendirmeye, kurallara maruz bırakırız kendimizi. Tutumlar belirleriz, kurallar koyarız ve varsayımlarda bulunuruz. Kendi içi konuşmalarımız sonucunda bir çerçeve çıkar ve biz bu çerçeve içinde yaşamımızı sürdürmeye çalışırız. Çerçeve bizim olaylar karşısında nasıl davranmamız gerektiğini gösterir. Bu da deneyim- tecrübe deriz. Deneyim tecrübeler yaşamımız kolaylaştırabileceği gibi zorlaştıra da bilmektedir.
Hayatımız belli döngüler içinde devam eder. Ne zaman bu döngüyü fark edersek işte tam ‘o an’ artık ben bunu değiştirmeliyim diye düşünür ve harekete geçeriz. Kendinizi mutsuz, öfkeli, üzgün, hayal kırıklığına uğramış hissettiğinizde; kendinizi veya başkaları hakkında olumsuz düşünmeye başladığınızda ve bir şeylerden kaçtığınızı veya yüzleşmekten kaçındığınızı fark ettiğinizde, ‘ilk davranışa’ gitmeye çalışarak ‘Ben bu durumdan nasıl bir rahatlama sağlıyorum’ , ‘Neden ve niçin ben bu davranışı yaptım ve çıkarım ne oldu?’ Bu soruların bazıları sizi beklemediğiniz noktalara götürebilir. Yüzleşmekten çekindiklerinizle karşı karşıya kalabilirsiniz. Yüzleşme sonucunda ilk davranışın sizi sürüklediği ve döngüye girmenize neden olduğu olaylar silsilesini çözmeye başlayabilirsiniz.