Yaşlı gezegenimiz, milyonlarca yıldır tabiatın farklı müdahalelerine maruz kalmaktadır ve bundan sonra da kalmaya devam edecektir. Bu gezegenin düşünebilen tek canlısı olan insanoğlu ise bu yıkıcı müdahalelere karşı kendini savunabilmek ve koruyabilmek adına kendisine bahşedilen ve diğer canlılarda mevcut olmayan aklı sayesinde bir takım önlemler alma gereksinimi duyar. Bu sayede kendi varlığını devam ettirmeye ve bu olumsuzluklara rağmen mevcudiyetini korumaya çalışır.
Yeryüzünde bu konuda başarılı olmuş toplumlar vardır ve bu başarıları sayesinde doğa ile daha barışık yaşama şansı elde etmişlerdir. Ancak, üzülerek görüyoruz ki bir ferdi olduğumuz toplumumuz, bu başarıyı yakalayan bir konuma henüz gelememiştir.
Kısa zaman önce tarihimizin en büyük deprem felaketlerinden birini yaşamak zorunda kaldık. Tabiat kendini yine çok acı bir şekilde hatırlattı. Bu felaketle binlerce insanımız hayatını kaybetti. Binlerce insanımız yaralandı ve bir o kadarı uzun yıllar sürecek travmatik bir sürece girdi.
Peki, bu acıları daha önce yaşamamış mıydık? Daha önce tecrübe etmemiş miydik? Doğayla barışık yaşamak zorunda olduğumuz ve buna göre bir yaşam oluşturmamız gerekliliğini bilmiyor muyduk?
Tabi ki yaşamıştık, tabi ki tecrübe etmiştik ve tabi ki her şeyi biliyorduk.
Ama bizim başaramadığımız şey; yaşadıklarımızdan hiçbir zaman gerekli dersleri alamıyor olmamız.
Bunun da bir sürü sebebini sıralayabiliriz. İnsana verilen değer eksikliği, rant ve daha fazla para kazanma arzusu nedeniyle yapılan tamahkarlık, liyakat eksikliği, yetkili mercilerin bilerek veya bilmeyerek yaptıkları ihmalkarlıklar, siyasilerin ve politikacıların beceriksizliği vs…
Ama tüm bunların önünde yer alan ve çözülmediği sürece yukarıda belirttiğimiz hiçbir sorunun son bulmayacağı bir şey var ki o da eğitimdir. Zira daha önce de belirttiğimiz gibi tabiatla barışık yaşamayı öğrenmiş tüm toplumların en karakteristik özelliği eğitimli insan profiline sahip olmalarıdır. Bu toplumlar tek tek tüm insanlarını eğiterek bu durumla topyekûn mücadele refleksi kazanmışlardır. Böyle toplumlarda her birey üzerine düşen sorumluluk bilinciyle hareket ederek daha en başında olası problemin önüne geçmeyi amaçlar. Bu şekilde önleyici tedbirlerle yaşanabilecek olası felaketlerin etkisi minimize edilir.
Yani problem meydana geldikten sonra değil, problem oluşmadan önce etkisi azaltılır.
Yaşadığımız bu yıkım, daha önce de olduğu gibi ne kadar yanlış yolda olduğumuzu bizlere bir kez daha hatırlattı. İnsanımıza değer vermeden, ehil kişileri görevlendirmeden, kurumları güçlendirmeden ve en önemlisi, doğru bir eğitim modeli oluşturmadan bu sorunu halledemeyeceğimizi bir kez daha gösterdi.
Temennimiz, yaşadığımız diğer acılar gibi bu trajediyi de çabucak unutmadan olası yeni felaketlere daha hazırlıklı olmak ve bu konuda tüm insanımızı doğru bir şekilde eğitmektir.
Milletimizin başı sağ olsun…