Maalesef dostlarım, sizlerle bilim ve teknolojinin en üst seviyede olduğu Yakın Çağ adı verilen bu devirde, büyük bir yıkım ve ardından ülkece yaşanan derin bir üzüntünün içinde buluşmak da varmış.
Öncelikle yaşanan afette hayatını kaybedenlere yüce Allah’tan rahmet, geride kalan herkese de baş sağlığı ve şifa diliyorum.
Bu ay ne yazmam gerektiği konusunda büyük bir kararsızlık yaşadım.
Bazı anlar, şu an tüm basın yayın organlarında boy gösteren bilim insanları gibi, “Şöyle olmalıydı, böyle olmalıydı mı desem?” diye düşündüm.
Muhtemelen yine büyük bir çoğunluğun iki gün sonra tüm olanları unutacaklarını bilerek onlar gibi sahte matem edebiyatı mı? Yoksa, yine çaresizliğimizi gizlemek isteyen pek çok insanın yaptığı gibi kader edebiyatı mı? Yapmalıydım.
Hayatım boyunca o kadar çok bu yaşananların tekrar edişini gördüm ki! Tüm bunlar benim için artık sıradanlaşmış ifadeler. Hiçbir şey hissedemez hale geldim.
Bu ruh hali ile bunları düşünürken bir yazı gözüme ilişti. Aynen aktarıyorum.
“Ne biçim bir döneme denk geldik?” diyen çok şu sıra.
Cevabı Epiktetos vermiş.
“Sen seçtiğin anda doğmadın. Dünyanın sana ihtiyacı olduğu zamanda doğdun. İnsan yerküreye, var oluşa, dünyanın devrine hizmet eder. Önemli olan burada olduğun zamanlarda üzerine düşeni yapmaktır.”
“İşte bu!” dedim kendi kendime. Cevap gerçekten bu olmalıydı. Yüzlerce yıl önce yaşamış bir düşünür, yaşadığımız durumu o kadar güzel özetlemişti ki.
Gerçekten de şu an yaşadığımız dönemi biz seçmemiştik. Ve her dönemin kendine özgü zorlukları vardı.
Çok uzağa gitmeden yüz yıl önce ki halkımızın çektiklerini düşündüm. Çanakkale de Sakarya da yitip giden canlar…
Ya dünyada? Tükenmek bilmeyen savaşlar. Türlü türlü afetler. Veba, Korona gibi salgınlar. Soykırımlar, yerlerinden yurtlarından sürülen insanlar…
Gerçekten tarih boyunca insanlar, yaşamak için pek çok sorunla mücadele etmek zorunda kalmış ve kalmaya da devam edecek.
Yapmamız gereken aslında sadece yaşamın bize verdiği dersleri iyi analiz etmek.
Hayatın bize verdiği dersler, bize anlatılmak isteneni öğrenene kadar tekrar tekrar verilmeye devam edecek. Öğrendiğimizde ise o ders bitecek.
Son yaşanan olaylar bir şeyi çok daha net ortaya koymuştur. İnsanoğlunun en büyük silahı olan beyin, gerçek anlamda kullanıldığında deprem gibi büyük bir felaketin bile üstesinden gelmek mümkündür.
Gönlünüzü ferah tutun dostlarım. Daha öncede bahsettiğim gibi bu tür olayları tekrar tekrar yaşayan birisi olarak çok küçük adımlarla da olsa ilerlediğimizi düşünüyorum. Biliyorum çok kötü günler yaşıyoruz. Ama böyle günler de millet olarak bir araya gelebildiğimizi görmek de ayrı bir gurur yaşatıyor bana. Yaşananların soncunda her bir birey kendince çare üretiyor, düzeltmek için gayret ediyor. Dediğim gibi küçük adımlarla da olsa gelişiyoruz.
Umarım alınması gereken dersleri, daha fazla acı çekmeden bir an evvel alıp gelecek nesillere sağlam bir miras bırakmayı başarabiliriz.
Rabbim dayanamayacağımız dertlerle bizleri sınamasın dostlarım.
“Başın sağalsın” demek eski Türkçe’de “Yaran iyileşsin” demektir aslında. Günümüzde kayıp yaşayanlara “Başın Sağ olsun” diye söylene gelmiştir.
Tüm kalbimle yaraların bir an önce iyileşmesi dileğimle…
Başın sağalsın Türkiye’m…
Türk milletine geçmiş olsun