Acının içinde solup gidiyor bakışlarınız, her gün daha ağır geliyor sanki kabullenmek olanları…
Hiç bir şey yapma isteğiniz kalmıyor hayatın siyah rengi gelip göz bebeklerinize oturduğu zaman.
Baktığınız her şey filmlerde sansürlenen renkler gibi soluklaşıyor. Her şey bir anda ağır çekimde hareket ediyor sanki…
Bakışlarınız donuklaşıyor, sorgulamaya başlıyorsunuz hayatı, yaptıklarınızı, kırgınlıklarınızı, olması için kendinizi paraladığınız isteklerinizi, olmadığı için isyan ettiğiniz isteklerinizi…
Yatağınız güvensiz, eviniz huzursuz, uykularınız yarım, gülüşleriniz donuk, sohbetleriniz tatsız, boğazınıza çöken o ağrılı yutkunamama hissi, kalbinizi sancıtan sahneler gözlerinizin önünde akıp gidiyor.
Kendinden mi korkuyor, çocukları için mi, sevdiklerini yitirme kaygısı mı?
Hayattan kop-(arıl)-maktan yana, yarınlarından yana emin olamamak mı ruhunuzu karartan?
Yıkılan şehirler, yok olan hayatlar, yarım kalan hayaller, yitirilen umutlar…
Umutlar…
Umutlar yitirilmez biliyor musunuz?
Umutlar bir tenhada bekler, acının azalmasını düşüncelerin içindeki toz toprağın dinmesini bekler sabırla…
Size uzanan bir elle yeşerir.
Sonra bir bebeğin sesinde yeniden yeşerir.
Bir annenin kucağına aldığı çocuğuyla biraz daha filizlenir umut.
Yıkılan bir şehrin içinde havalanan kuşların kanadında yeniden bakar gökyüzüne…
Kuşların sesinde bahar çiçeklerinin içinde yeniden…
Yağan yağmurların altında yüzünde martı gülüşleriyle sevinçle koşturan çocukların sesinde yeşerir.
Nice ağıtların içinden, geride kalanlara sarıldığı zaman yeşerir umut.
En karanlıktan gündüze ulaşırken felaketler, hep yeniden başlar; yeniden tutunur hayata insan…
Başka seçeneği olmadığından değil yaşamın içinde acının, kederin yanında elinden tuttuğu umuttur küçük çocuk…
Ve her anne baba çocuğunu korumak ister her kötülükten, korkunun içinde umudu barındırır, saklar.
Gelir bulur insanı en olmadık zorluklar, kayıplar…
Zaman en iyi dosttur alışmaya…
Zaman en ağır yaraları sarar, sarmalar…
Unutturmaz sadece onlarla, olanlarla yaşamayı öğretir.
Gideni anılarda, kalanları daha kıymetli azlederek yaşatır.
Bir yanı hep yıkık olsa da umut tutar elinden, nefes alabiliyor olmanın yaşamanın gerekliliği içinde doğuştan gelen dürtüler yeniden bir yol bulur.
Bazı gülüşler bir zaman yarım yamalak kalır dudağınızın kenarında sonra öpe koklaya iyileştirir sevgi, şefkat, merhamet…
Siz de umuda sarılırsanız, yarınlarınız için tekrarı yaşanmasın diye tüm acıların…
Ne yapılması gerekiyorsa, yaparsanız.
Ruhunuz şifalanır, kalbiniz sağalır kim bilir belki bir gün hayatın tam da bu kadar kesin çizgileri olduğunu daha anlaşılır bulursunuz.
Siyah ve beyaz olan hayatın içinde masmavi bir gökyüzüdür umut!
O gök yüzünde uçan kuşlardır yeniden kurulan hayaller.
Unutamayacağınız hep sevgiyle anacağınız sevdiklerinizdir yıldızlar.
Her gülümsemeniz gökkuşağına bir renktir ve unutmayın gökkuşağı yakındır yıldızlara.
Bir yanınız yaprak döküyor, giden candan gidiyor çok zor, çok ağır yük…
Bir yanınız yeniden yeşermeye çalışıyor her şeye rağmen tutunacak bir sebep bularak.
Bu bir suç değil, bu yaşamın döngüsü içerisinde ki siz, yaşamın içindeki biz…
Çünkü umuttur insanı hayatta tutan.
***
“Öyle bir ilkyaz ol ki korkut yaprakları,
Öyle bir son yaz ol ki tut yaprakları,
Sararıp dökülürken güz rüzgârlarında
Ardında savrulsunlar, unut yaprakları.
Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar
Seninle yeşerdiler, seninle soldular..
Olsunlar senden sonra da umut yaprakları.”
(Özdemir Asaf)