Osmanlı darüşşifaları çok amaçlı ve çok birimli külliye yapılanması içinde yer almaktadır. Külliyenin merkezinde cami etrafında medrese, imaret, hamam, darüşşifa ve ihtiyaca göre diğer kurumlar bulunuyordu. Bazı darüşşifalarda tabhane, denilen birim nekahet (sağlıklı duruma geçme hali) döneminde olan hastaların dinlendiği mekândır. Osmanlı darüşşifalarında hastalar ücretsiz tedavi edilir ve devlet bütün ihtiyaçları, ilaçları karşılarlardı. İhtiyaç sahiplerinin tedavi edilmesinde ve tedavide fakir zengin ayrımı yapılmaması vakıflarda ilk koşuldu. Külliyenin idaresiyle ilgilenen, vakfı yöneten kişiler darüşşifanın yönetiminden de sorumludur. Güvenilir kişi olmasından dolayı devlet tecrübesine sahip medrese mezunu, üst rütbeden ulema, asker, defterdar gibi kişilerden seçilirdi.
Darüşşifa görevlileri tabib, kehhal, cerrah ve yardımcı sağlık mensupları, aşşab, edviyekub, tabbah, kayyum, dellak gibi temizlik hizmetlileri ve nazır, kâtip gibi idari yetkililer ile mahzenci, bevvab ve imamdan oluşuyordu. Her görevli verdiği hizmete uygun bir isimle anılıyordu. Ortalama 20 civarında hasta yatağı olduğu tahmin edilen Manisa ve Haseki büyüklüğünde ki darüşşifalarda ortalama 20-25 görevlinin bulunduğu vakfiyelerden anlaşılıyordu. Bu durum darüşşifalarda hasta bakım niteliğinin hizmet açısından üst düzeyde olduğu tahmin edilmektedir. Müslüman olan ve olmayan çocuk, sivil, asker, herkese açık, kuruluşlar olarak hizmet vermişlerdir. Darüşşifalarda kervansaray ve hanlarda geçerli olan konaklama sınırı bulunmayan hastalar ya da konaklayacak yeri olmayan yabancılar, istedikleri kadar kalabiliyorlardı.
Sağlık yurdu anlamına gelen darüşşifadan başka kullanılan diğer adları da şöyle geçmektedir; Darü’sıhha, Darü’raha, Tophane, Dar’ül Afiye, Dar’üt Tıp, Taphane, Nekahathane’dir. Bulaşıcı hastalıkları önlemek için gelen yolcuları bir müddet şehir halkından uzaklaştırarak müşahede altına alınıyordu. Bu yerlere tecrit- hane ya da karantina-hane kelimelerini kullanmışlardır. Vakıf esasına göre darüşşifaların yanına tıp medreseleri de açılmıştır. Darüşşifalarda tedavi de ise, hastaneye gelen hastalar kapıcı hastalar tarafından içeri alınır ve yıkanabilecek durumda ise hamam da yıkanırlardı. Onlara hastane kıyafeti veriliyordu. Eşyaları varsa hasta yakınına yoksa eşyaları emanete alınır ve kâtip tarafından kaydedilirdi. Hekim hastaneye geldiğinde muayene eder, teşhisini yaptıktan sonra nerede yatırılacağını tespit etmektedir. Bütün muayenelerde diğer hekimler ve tıp öğrencileri de yer alıyordu. Sonra ilaçları ve yiyeceği gıdalar belirleniyordu. Bu şekilde tedavi başlar ve hekim hastayı her gün iki defa kontrole geliyordu. Hastalığın gidişatına göre ilaç ve yiyecekleri değiştiriliyordu. Özellikle tedavisinin sağlıklı bir şekilde gidebilmesi için psikolojisinin önemine dikkat edilerek hizmetlerinin güler yüzlü ve gönlü okşayan sözlerle muamele etmelerine dikkat ediliyordu. Hasta iyi olduğunda taburcu edilir ve aynı külliyenin içinde üç gün misafir kabul edilen imarette zamanı geçirilirdi. 15. yüzyıldan önce ki sağlık kuruluşlarına katılan Bursa, Edirne, İstanbul gibi başkentler diğer sağlık kuruluşları da 16. Yüzyılda halen işlevlerini sürdürmeye devam etmişlerdir. 16. Yüzyılda gelişen ülke koşullarına göre yeni yapılar da ortaya çıkmaya başlamıştır. Hatta siteüniversiter anlamda külliye planlamaları ortaya çıkmıştır.
Tıp medreselerinde ilaç dağıtım yapısına Dar’ül Akakir adı verilmiştir. Yapılan bütün külliye ve darüşşifa yapılanmaları Osmanlı döneminin en önemli yapıları olup Mimar Sinan tarafından planlanmış ve inşa edilmiştir. Bütün bunlar klasik Osmanlı mimarisinin bütün özelliklerini yansıtmaktadır.
BURSA YILDIRIM DARÜŞŞİFASI
Osmanlı döneminde Anadolu’da kurulan ilk darüşşifadır. Bursa darüşşifası tıp tarihinde hem ilk Osmanlı hastanesi hem de tıp okulu olma özelliği ile bilinmektedir. Yıldırım Bayezid tarafından kurulan bu darüşşifa kızı Hundi Hatun ve eşi Emir Sultan’ın etkileri ile yaptırmıştır. Darüşşifanın ne zaman yaptırıldığı konusunda farklı söylemler bulunmakta ancak çeşitli vakfiyelere göre tam tarih 1400 olarak bilinmektedir.
Yıldırım Camisi’nin 250-300 metre doğuna yaptırılan darüşşifanın arazisi Molla Fenari’ye aittir. Darüşşifanın bulunduğu yer için Orhan vakfından kiralanarak her yıl zemin ücreti ödenmiştir. Darüşşifa, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Avlunun doğu ve batısında toplam 20 hasta odası bulunmaktadır. Bu odaların dışa açılan bir penceresi bulunmaktadır. Bu odaların içinde bir de ocak bulunuyordu. Odaların iki yanında dört büyük oda bulunuyordu, bu odalarda tabip ve eczacılar ilaç yapıyorlardı. Ayrıca burada mescit, dershane de farklı bir bölüm olarak yer alıyordu. Darüşşifa da 9 personel ve padişah tarafından belirlenen maaş ve tayın miktarları ile çalışmışlardır. İlk kurulduğu zamandan itibaren 1 başhekim, 2 hekim, 2 eczacı, 2 şerbetçi, 1 aşçı ve 1 ekmekçi kadrosu vardır. Bir süre sonra bunların yanına göz doktoru, cerrah hizmetli, kilerci, çamaşırcı, kapıcı, gassal, mühürdar gibi kimseler katılmıştır. Darüşşifanın ilk başhekimi İran’da yetişmiş olan tabip Hüsnü’dür. Daha sonraki yıllarda da çok değerli Türk hekimleri darüşşifada görev yapmışlardır. Darüşşifa’da genel hastalıkların yanında cerrahi müdahaleler de yapılıyordu. Kırık-çıkık, çeşitli yaralar, ur ve mesane taşları olanlara da hizmet veriliyordu. Bakıldığında Bursa sicillerinde bu darüşşifada en çok mesane taşları ameliyatlarının yapıldığı kayda geçmiştir. Bir diğer çok rastlanılan hastalık ise nasir tedavisiydi. Yani günümüz de basur olarak bilinmektedir. Bunların yanında hastane de akıl ve sinir hastalıkları tedavisi de veriliyordu. Hastane bir vakıf hastanesi olduğu için herhangi bir ücret alınmıyordu. Hastanenin yemek ve içecek ihtiyacını karşılamak için vakıftan 260 dirhem gümüş alınıyordu. Bunun yanında bazen de buğday ve pirinç alınıyordu. Bursa Yıldırım Darüşşifası, 1854 yılında bir depremle büyük hasar görmüştür. Birçok bölümü büyük hasar görmüş ve yıkılmıştır. Depremde hastane ve hekim de yetersiz kalmıştır. Bunun üzerine yaralılar Mudanya’dan tekneler ile İstanbul’a gönderilmiştir. Deprem sonrasında birçok yeri tekrar tamir edilmiştir, ancak darüşşifa bölümü tamir edilememiştir.
1925 yılında bazı odalarının baruthane olarak kullanıldığı vurgulanmıştır. Günümüzde ise, 1997-2002 yılları arasında aslına uygun olarak Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nce onarılan bina, Göz Nurunu Koruma Vakfı tarafından “Bursa Darüşşifası Göz Merkezi” adı altında göz hastanesi olarak hizmet vermektedir.