Gittiğin her yönün birde aksi istikameti vardır. Yürüyüp devam etmek ve yerinde saymakta ihtimaller arasında, geriye dönmeyi aklının ucundan dahi geçirmemeli insan. Neden mi? Çünkü bildiği doğruların, aykırı yanlışı olmayı asla istemez. Aynı hataları tekrar yapmamak için geçmişe değil, geleceğe odaklanmalı ve yürümeye devam etmeli.
Çukurlarına kadar ezberlediğiniz yolu hatasız yürümek de var tabi, bir de bile isteye yağmur sularıyla kaplı o çukurlara ayaklarını batıranlar. Her şeyi umursamaz bir edayla çamurlu suyun üzerinde defalarca zıplamak açılan yarayı hafifletmiyor. Bu halden beraat epeyce bir zaman alır gibi görünüyor.
Vefasız değil miydi insan, yarı yolda bırakmasıyla meşhurdu oysa. Şimdi bu şaşkınlığın esamesi okunurken sessizliğin ortasında kalmalı ya da yürüyüp yola devam etmeyi gerektirecek nedenleri arayıp bulmalı.
Seçimlerimiz kadardık, tercihlerimiz kadar. Çelme takıp düşmemizi izlemeye gönüllü nicelerinin arasında sıkışıp kalmış gibiyiz. Kim iyi, kim kötü bilinmez. Tek bildiğimiz güven denen o duygunun çürümeye yüz tuttuğu ve neye sarılsa kendiyle birlikte onuda çürüttüğü.
Veba gibi, iyi olan ne varsa son buluyor sloganıyla vahlar ülkesinin tellallığını yapmak sıkıcı gelmiyor mu?
Yorucu olmalı.
Oysa ki tercihin yürümeye devam etmekten yana olsa, çiçekli bahçelerin patikalarında hala kelebeklerin uçtuğunu ve kimsenin vazgeçilmez olmadığını bizatihi anlayacaksın.