Sizin de asla aşamadığınız ya da aşacağınızı düşünmediğiniz takıntılarınız var mı? Cevabınız “Evet” ise tebrikler, siz de birer esirsiniz. Bu hayatta neyi çok isterseniz veya severseniz aslında bilmeyerek onun sizi yavaş yavaş tüketmesine izin vermiş oluyorsunuz. “Neyi sevdiğini bul ve onun seni öldürmesine izin ver.” demiş Bukowski. Yıkamadığımız her tabunun aşamadığımız her her takıntının bir süre sonra zihinsel esiri olduğumuz bir gerçek. Düşünürüz, düşünürüz ve asla işin içinden çıkamayız. Sürekli çabalarız, koşarız bir yere varmak isteriz ama fark edemediğimiz şey bu yolun hiç bitmeyeceğidir. Belki de çoğumuz yüzüp yüzüp kuyruğuna geldiğimizde elimizden kaçırıveririz. Pişmanlıklarımız, keşkelerimiz ve eğerlerimiz çoktur. Olabilecek ihtimaller üzerine düşünmekten kaçar uykularımız. Böyle böyle yitip gider günlerimiz, gecelerimiz.
Bu konuda kendimden örnek vermek hatta belki de içimi dökmek istiyorum. Bu yaşıma kadar her şey için gereğinden fazla çabaladım. Birilerinin sevgisi için, değer görmek ya da saygı duyulmak için, okulum için, işim için, özel yaşantım için, bebeğim için, sürekli bir şeyler başarmak ve üretmek için… Bu liste böyle uzayıp gider. Ama her şeye rağmen hayal ettiğim yerde olamadım. Kabusum olan başarısızlıklarım, her defasında tekrar tekrar o ana dönüp ‘keşke’ dediğim pişmanlıklarım, başka türlüsü olsa diye hayal kurduğum eğerlerim… Eğer başka evde doğsaydım, eğer başka okula gitseydim, eğer işimden ayrılmasaydım, eğer memleketimden taşınmasaydım, eğer deprem olmasaydı, eğer hikayemi bastırsaydım eğer, eğer, eğer… Belki daha güzel olurdu, cümlesi tamamlar her seferinde bu eğerleri. İşte o zaman başarısızlıklarla dolu değil de başarı hikayeleriyle bezeli bir hayatım olacağına inanırdım hep.
Bazen çok çabalarız, uğraşırız, inanırız. Her şey tam da istediğimiz şekilde olacak gibidir ama olmaz. İşte bizi asıl yıkan şey budur. Olacak gibi olup da olmayan her şey bizden de bir şeyler alır götürür. Hayaller kurarız, gerçeklere benzeyen. Ama bir bakarız gerçek çok daha farklıdır. Ve biz o anı hatırlar hep aynı şeyi söyleriz, eğer… Tüm bu duyguların karşısında duran tek bir farkındalığı keşfettiğimdeyse bakış açım tamamen değişti. Böyle olması gerekiyordu. Her şeyin tam da olması gerektiği gibi olduğu gerçeğini anladım. Okuduğum bir kitapta yazar şöyle diyordu; Mutluluk bir kelebeğe benzer, siz peşinden koştukça o kaçar. Ne zamanki kovalamayı bırakırsanız o yavaşça gelir ve omuzlarınıza konar… Bu cümleyi okuduğum andan beri artık boş yere esiri olduğum takıntılarımı görmezden gelip hayatı olduğu şekilde yaşamaya gayret ediyorum. Çabaladıkça olmayan her şeyin bir gün gelip de omuzlarıma konacağına inanıyorum…