Aşk dediğimiz bizi saran, okşayan, bulutların üzerine çıkaran duygu ve hislerin yoğunluğuyla aşk, kendi şarkısını söyleten bir şarkı ve melodidir ya da kendini bize anlatan kelamların bütünüdür. Kelâm aşkla onun şarkısını bize mırıldanır. Kelâm aşka âşık olmuştur bizim gibi, onsuz olamaz, onun sözlerini fısıldamadan duramaz. Bazen bir yağmurdan sırılsıklam olunca o yârin yüzündeki yağmurun okşamasıdır… Aşkın kelamla bir fısıltısıdır saçlarında dökülen yağmurla, beraber sarılarak iyice sırılsıklam sarılmaktır, herkes yağmurdan kaçarken onlar iyice, tüm hücreleriyle sırılsıklam olmaktan kaçmayarak kahkahalarla gülümseten aşktır. Aşkın şarkısı o an çalınmakta ve sadece ikisi duymaktadır. Kimisi buna delilik dese de aşk, kısacık ömürde, anda bir mutluluktur, hayata “Merhaba” demektir o yâr ile… Aşk hep baharla başlar son baharla azıcık ara verir, kelâm bizimle bahar ayı bir anda bitmiş ve sonbaharda olduğumuzda yanımızda olmasa da kokusunu duyarak nereye gittiğini arar dururuz.
Oysa biz mevsimimiz kış olsa da aşkı sevdik, şu anda aşk kelamla melodisini kulağımıza fısıldamasa da kulağımızda hala fısıltısı vardır, anlarız ki aşkın tabiatında az ayrılık, az gözyaşı, hasret var, kabul ederiz ve kelamla buna anlayış göstererek beklemeye devam ederiz. Fısıltısıyla, kokusuyla sanki yanımızda, lakin görüntü olarak yok, biz onunla melodi söylemek ve az beklemek için sevmedik mi, kelam dile gelir bizimle, “Evet” diye cevap verir. Biz görüntüsünden çok kokusuna gönlü hoş eden hislerle doldurmasını sevmedik mi ey kelâm? Kelam yine dile gelir, “Evet” der. Aşk da gelip habersizce gönlümüze yerleşirken alt üst ederek dizayn etmesini sevmedik mi ey kelam? Kelam yine, “Evet” der. Bakarız etrafımıza kelam ile çiçekler aşkla kokar, onun güzelliğiyle renk renk açar, işte aşk karşımızda açan çiçeklerin renginde, kokusunda… Öyle ise aramaya ne gerek var? Bak yaprakların arasında, renginde, parlaklığında…
Mevla’m Habibinin aşkına yaratmadı mı bu âlemi? Öyle ise aşksız hiçbir şey olmaz, araya hasret girdi diye terk edilmez, vazgeçilmez aşktan. İnsan aşkla var olmuşsa aşkla yaşamalı, yoksa yaşamayan, gezen bir ölüden farkı yoktur, hatta anlamı da yoktur. Bizi tam anlamıyla manen doyuma ulaştırdığı, ruhen ruhumuzu bize buldurttuğu, var olduğumuz kendisi ile olduğumuzu hatırlattığı için. Tüm mevsimler aşktır, aşkın rengindedir ve aşk kokar. Her mevsim aşkın kendisidir bizi bu şekilde karşılayan ve karşımıza çıkan. Güneş bile aşkla doğar ve ayrım gözetmeden herkesi aydınlatır ve ısıtır. Deniz bile aşkın maviliğiyle bize bakarken elimize alıp ona elimizle şekil verince kaybolur rengi, “Bana dokunma, sadece seyret ve gülümse” diye fısıldar.
Ey aşk gönlümü aydınlatan gülüşündür,
Sensiz kalırsam bil ki bu âşık ölmüştür.
Ufkumu hayatımı genişlettin aydınlattın,
Bu âlemde seninle olanlar hep gülmüştür.
Bazen bir Leyla bazen bir Şirin ile geldin,
Güzelliği haktan getirdin ve seyrettirdin,
Hayran kalmamak mümkün mü ne iyi ettin,
Bu âlemde seninle olanlar hep gülmüştür.
Aşk bir hayattır, hayat da aşktır sevmesini bilirsek. Odamızı, gönlümüzü, hayatımızı, âlemi aydınlatan bir ışık bir dost ve yârendir. Çoğu zaman ne zaman âşık olacağım diye beklerdim, gerçi çok uzun beklemedim, birden oldum, aniden oldum, tutuldum kaldım! İşte gözümün önünde, gönlümün içinde, çıkardım kalbimi avuçlarına verdim, gülümsedi, “Zaten içindesin kalbimin” der gibiydi bakışları. Artık kelam gözlerin içinde o gözlerle bize gönlündeki pınarından yıkanarak aşkımızı anlatıyor. Oysa aylardır yanımdaydı, hiç böylesine beni etkilememişti, o zamanlar gönlümde aşk yoktu ondan. Lakin bu güzele âşık olacağımı ve bu kadar güzel olduğunu daha önceden hiç bilmemiş, yanından ikimiz de umursamadan, tek bir kelam etmeden geçip gitmiştik. Beki aşk bana, öyle ilgisiz kalmanın sonucunda bir ders vermek için sevdirdi, yine de aşka teşekkür ediyorum, dersimi aldım. Sanki karşımda bin bir renkli gül bahçesinin içinden bakıyordu aşkla birlikte. Ben o an aşka teslim olmuş, kendimi kaybetmiş, başka güzel, narin, hoş kokulu bir güzelin gözlerinde kaybolmuştum, vesselam.