Sosyal Medya, kullanıcısının kendi ürettiği içeriği yayınladığı ve paylaştığı online bir ağdır. Sosyal medya birçok kişi ve kurum tarafından aktif olarak kullanılmaktadır. Bu sayede hızlı erişim kolaylaşmakta, kullanıcılar; içerikleri, makaleleri, haberleri, düşünceleri, günlük yaşanan olayları, fotoğrafları sosyal medya aracılığı ile görebilmekte görüşlerini yine bu sosyal ağ ile yansıtabilmektedir. Sosyal medya kullanıcıları en çok Instagram, Twitter, Tiktok, Facebook, Linkedin v.b. uygulamaları kullanmaktadır. Sosyal medyada ortalama 60 saniye kadar kısa bir sürede sınırlı karakterlerle yazılı ve görsel bir akış hızı söz konusudur.
Sosyal Medya kullanımı bakımından insanları kategorilendirdiğimizde 80-85 sonrası doğan nesli dijital yerli, 80 öncesi doğan nesli ise dijital göçmen olarak tanımlayabiliriz. Dijital göçmenler sosyal medyayla daha sonradan tanıştıkları için onları sosyal medya farklı etkilerken dijital yerliler teknolojinin yani tam da sosyal medyanın içine doğmuştur. Bu hız yeni nesli bir bakıma esir almaktadır. Öte yandan sosyal medya bağımlılığı mı yoksa bilinçli sosyal medya kullanımı mı sorusunu bu bağlamda kendimize yöneltmemiz yerinde olacaktır. Bu noktada: “İnternete bağlı olalım ama bağımlı olmayalım.” diyebiliriz. Bağımlılık kelime anlamı bakımından bir nesne veya bir eylem üzerinde kontrolünü kaybetmek ve onsuz bir yaşam sürememek olarak tanımlanabilir. Kişi ruhsal ve bedensel sıkıntılarına rağmen sosyal medyayı kullanmaya devam eder. Hatta farklı hayatlara bakarken kendi hayatından bile nefret etmeye başlayabilir. Zira sosyal medyada insanlar ve yaşamlar her açıdan mükemmeldir. Bağımlılık öyle zor bir durumdur ki kişi bağımlı olduğu şeyi kullanmazken dahi onu düşünür. Sorumluluklarını yerine getirmekte zorlanır. Esasında sürecin başlangıcına baktığımızda basit bir can sıkıntısıyla başladığını söyleyebiliriz. Çünkü sosyal medya bağımlılığı sürecinde birinci adım merak duygusudur. Sonrasında sosyal kullanım başlar. Süreç eğlenmek düşüncesiyle devam eder. Daha sonra ise kişi problemlerden kaçmak için de sosyal medyayı kullanmaya devam eder. Sonuç ne yazık ki artık bağımlı kullanımdır. Netice itibariyle “Aşırı güven bazen bizi zora sokabilir. Zira denizde boğulanlar genellikle yüzme kabiliyetine en çok güvenenlerdir.” Bu yüzden sosyal medyayı bağımlı olmadan bilinçli kullanabilmek çok önemlidir. Bunun için de sosyal medya kullanımında kimlerin risk altında olduğunun önlem almak açısından bilinmesi gerekir.
Sosyal medya kullanımında risk altında olanlar öncelikle sporsuz, aktivitesiz bir yaşamı olanlardır, diyebiliriz. Örneğin; oyun bağımlılığında çocuk aile hayatında ya da okulda herhangi bir başarısından dolayı onaylanmadığında çocuktaki içsel süreçte onaylanma ihtiyacı devam eder. Çocuk oyunda bireyselliğinin kabulünü hisseder ve onaylanma duygusu yaşar. Bu yüzden de oyuna devam eder ve bu süreç oyun bağımlılığına sebep olur. İkinci olarak ise arkadaş edinmeyenler ve yalnız bir yaşam sürenler risk altındadır. Zira insan sosyal bir varlıktır. İletişim gibi ihtiyaçların doğru karşılanmadığı kişilerde sosyal medyaya bağımlılık ne yazık ki daha da artmaktadır. Öyleyse dijital yerli neslin, dijital göçmen ebeveynleri ne yapsın? Çocukları için ve sağlıklı bir neslin devamı için lütfen önlem alsın. Bir ailenin temel gereksinimlerini çocuklarına versin. Peki nedir bu temel gereksinimler? En başta değerli olma duygusu, güven ortamı, yakınlık ve dayanışma duygusu, zorluklarla mücadele etmeyi öğrenme, mutluluk ve kendisini gerçekleştirme ortamını bulma son olarak ise sağlıklı manevi yaşamın temellerini oluşturmadır, diyebiliriz. Bu konudaki amacımız ise bir farkındalık oluşturmak olmalıdır. Özetle, biz evde çocuklara değer vermiyorsak onları korumamız güçleşir. Onları korumamız için de olumsuz aile tutumlarından kaçınmamız gerekir. Peki nedir bu olumsuz aile tutumları? İlk olarak aşırı koruyucu ve kaygılı anne baba tutumudur. Bu tutumla çocuğun kendine güven duymasına engel oluruz. Aşırı bağımlı ve üretemeyen çocuklar olurlar. Bu yüzden oyun bağımlılığından bir örnek vermek gerekirse gerçek hayatta bir çok şeyi başaramayan çocuk oyuna girdiğinde oluşturduğu kimlikle pek çok oyunu kazanır. Bu başarma duygusu da bağımlılığa zemin hazırlar. İkinci olarak aşırı baskıcı, otoriter tutum olumsuz aile tutumlarına örnektir. Bu tutuma sahip ailelerde tehdit ve şiddet vardır. Çocuk asla hayallerini yaşayamaz. Bir diğer tutum sınırsız özgürlükçü, hoş görülü anne baba tutumudur. Bu ailelerde çocuk gerçek dünyayla tanışamaz. Her istediğini yaptıran kural tanımayan çocuklar olur. Son olarak tutarsız anne baba tutumu da olumsuz tutumlardandır. Bu tutumla yetişen çocuklar ne zaman, nerede ve ne yapacağını bilemez. Özetle, aşırı kural koymak ya da fazla kuralsız olmak sıkıntılara sebep olur. Bizim sadece çocuklarımızı değil, kendi çocukluğumuzu da iyileştirmeye ihtiyacımız var. Zira her çocuk netice itibariyle ailesinin bir aynası oluyor ve davranışlarını rol model alıyor. Söylediğimiz şeyleri kendimiz uygulamıyorsak söylediklerimizin çocuğun gözünde zerrece kıymeti yok demektir. Bizler çocuklarımızı dinlemeli, değer vermeli ve çocukların kendini gerçekleştirmesi için fırsat vermeliyiz. Kendisini sevmeyen birinin bir başkasına seni seviyorum demesi çok anlamsızdır. Önce kendimizi sonra çocuklarımızı sevmeliyiz ve çocuklarımıza da gerçek sevginin kıymetini öğretmeliyiz.
Sonuç olarak teknolojik bağımlıklar yani internet ve sosyal medya, oyun konsolları, telefon ve tablet, bilgisayar ve televizyon eğer gerçek hayatımızın önüne geçiyorsa, canımız sıkıldığında aklımıza gelen ilk seçenekse sürekli bir şeyler paylaşma ihtiyacı duyuyorsak sosyal medya bağımlısıyız demektir. Çocuklarınız da oyun başında giderek daha fazla vakit geçiriyorsa oyun bağımlısıdır. Kendimizi ve çocuklarımızı her türlü teknolojik bağımlılıktan koruyalım. Teknolojinin hızı neslimizi esir almasın. Unutmayın siz nasıl yaşarsanız çocuklarınız onu öğrenir. Özetle, sıfır teknoloji değil, sınırsız teknoloji değil, yeterince teknoloji diyebiliriz.