Öncelikle yaşadığımız son İstanbul depremi için hepimize geçmiş olsun. En kötüsü bununla sınırlı kalsın.
İnsan, zaman zaman kazandığı başarılar, maddi zenginlik, fiziki üstünlük, güç, şöhret gibi kavramların içinde yaşadığı durumları kendisiyle özdeşleştirip, bu kavramların içinde nefsinin esiri olabiliyor. Halbuki ne yaparsak yapalım, hepimiz yaratılan canlılarız. Bütün hastalıklara, afetlere çare çözüm üretebilsek de, yaradan dilediği zaman bizim acziyetimizi gösterecek farklı hastalıklar, olaylar, afetler verebilir. Her halükarda çok gelişmiş ülkelerde bile çok sağlam binalar yapılmış olmasına rağmen, farklı farklı afetler yaşanmıyor mu? Fırtınalar, hortumlar, yangınlar, patlayan volkanlar, tsunamiler gibi afetler olabiliyor. Birine çözüm bulunsa, diğerine bulunamıyor. Bütün bu çıkarımların sonucunda insan aciz bir yaratılmış canlıdır. Tıpkı yaratılan diğer canlılar gibi.
Deprem, yangın gibi afetlerle ilgili sürekli bilgilendirilmemize rağmen, canlı olarak bunlardan birini yaşadığımızda, geçirdiğimiz şokun etkisiyle bildiğimiz her şeyi unutup, hatta bir kısım insanlarımız yapılmaması gereken listesinde olanları yapmıyor muyuz? Hani o öğrendiğimiz öğretiler? Allah dilemedikçe hiçbir şey yapamıyoruz. Korku ve panik anında, çocukken bizde olan fabrika ayarlarına dönüveriyoruz.
Ah acziyet… Şu an Filistin’dekilerin, Doğu Türkistan’daki Müslümanların, Afrika’nın ücra yerlerinde açlıkla mücadele edenlerin, savaşlara maruz kalanların ve bütün bunların haricinde hastalıklardan veya haksız saldırılardan evlatlarını, aile üyelerini kaybedenlerin yaşadıkları çaresizlik… Düşünün bir kere, çocuğunuz hasta, her geçen gün ölüme bir adım daha yaklaşıyor, fakat siz sadece onun son zamanlarını daha az acıyla, mutlu geçirmesi için mücadele ediyorsunuz. Geçen günlerde medyada gördüğüm bir çocuk, şarapnel parçası saplanmış, kanama geçiriyor ve ailesi ölürken korkmaması için çocuğunu sakinleştirmeye çalışıyor. Rabbim, sen Filistinlilere ve de bütün esaret ve savaş içinde olan ülkelere kurtuluş nasip eyle.
İşte acziyet… Kelimelerle, cümlelerle değil, ancak içine hapsolunduğunda idrak edilebilecek çok acı bir durum. Nefislerimizi bir kenara bırakıp düşünmeli ve bizi yaratıp bu kadar çok nimet bahşeden Rabbimize sonsuz şükürler etmeliyiz. Bizim zannettiğimiz hiçbir şeyin bizim olmadığı, sadece emanet olduğunu kavrayıp yaşamamızı ve çevremizdeki bütün canlılara olan davranışımızı düzenleyerek, kendimizi daha iyi bir benlikle güncellemeli değil miyiz?