Acziyet ve Fakriyet

Neşe Kayan 596 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Allah (c.c) biz kullarını eşref-i mahlukat olarak yarattı. Öyle ki meleklerin dahi ilk insan Hz. Adem’e (a.s) secde etmelerini emretti ve O’nu kendisine halife olarak seçti. Kainatın Efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) de bir insandı. Yaradan bizlere bu derece kıymet ve şeref bahşetmişken yine de insan demiş.. İnsan kelimesinin etimolojisine baktığımızda “unutan varlık” anlamına gelir. Bu da demek oluyor ki Allah’ın halifesi de olsa, en şerefli varlık da olsa insanoğlu unutur ve hata yapar.

Yaradan her birimizi farklı özellikler ile donatmış. Hiç birimiz fiziki olarak da kişilik özelliği olarak da birbirimizin aynısı değiliz. Benzer özelliklerimiz olsa da hepimiz biriciğiz, tekiz. Her birimizde baskın bazı özellikler vardır ve insanlar bizi genellikle o özelliklerimiz ile bilirler, tanırlar. Kimimiz konuşkan, esprili iken; kimimiz ciddiyetimizle ve sakinliğimizle tanınırız. Kimimiz disiplinli ve düzenliyizdir, kimimiz de dağınık ve rahat yaşamaktan hoşlanırız. Bazılarımız hak hukuk gözetir ve kul hakkına girmemek için azami özen gösterir, bazılarımız da kendi çıkarları doğrultusunda hareket eder ve kendinden başka kimsenin hakkını gözetmez. Bir insan karıncayı dahi incitmeye imtina ederken, bir diğeri kolaylıkla başka bir insanın canına kıyabiliyor..

Allah (c.c) hepimizi masum ve tertemiz yaratmasına rağmen içinde büyüdüğümüz yakın ve uzak çevre karakterimizin oluşumunda büyük etkendir. Bazı insanlara baktığımızda onlardan büyük feyz alırız. Konuşmaları, davranışları, yaşam tarzı, Yaradan ile olan kurbiyeti onu bilge, saygıdeğer, kıymetli bir insan haline getirmiştir. Aileden de iyi bir eğitim ve terbiye almışsa bu kazandığı özellikler ile birlikte unutulmaz, örnek şahsiyetler arasında yerini alır, yüzlerce yıl geçse de unutulmaz.

Öyleleri de vardır ki dünya tarihinde kötülükleriyle, zorbalıklarıyla nam salmışlardır. Masum ve temiz yaratılmalarına rağmen yanlış, sevgisiz yetiştirilme tarzı, çevresinde gördükleri kötü yaşam tarzlarını örnek alarak bu hale gelmişlerdir. Firavun ve Karun gibi tanrılık iddiasında bulunacak kadar hadlerini aşanlar da olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Bazen bize bahşedilen özellikler bizimle çok fazla bütünleşir ve biz de onların kendimizden kaynaklı olduklarını sanmaya başlarız. İnsanların takdirleri ve nefs de devreye girince kendimizi mükemmel ve hatasız görmeye başlarız. Bir gün gelir ve sevdiği kullarına Yaradan’ın şefkat tokadı iner. O zaman anlarız ki bütün verilen güzellikler Allah’tan, bütün kötülükler de nefsimizdenmiş..

“Bu benim başıma neden geldi!” diye söylenen meşhur cümle aslında Yaradan’ın bizi sevdiğini ve uyardığını gösterir. O anda belki yaşadığımız olay zahirde bizi çok üzer ve yorar fakat üzerinden bir süre geçince uyarıldığımızı ve korunduğumuzu anlarız tabii ferasetimiz varsa idrakimiz açıksa..

Başımıza her ne gelirse Allah’ın dilemesiyle geldiğini ve Allah’ın bizi sevdiği için verdiğini hiçbir zaman unutmaz isek, bunu kendimize şiar edinirsek, bir de her zaman aciz ve fakir olduğumuzu hatırlarsak hayatımız daha huzurlu ve mutlu hale gelecektir.

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Neşe Kayan
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version