Ahir Zaman Putları

Neşe Kayan 891 Görüntüleme 2 Yorum
3 Dak. Okuma

Put deyince aklımıza ilk olarak, İbrahim aleyhisselamın put yapıp satan babası gelir. Ondan yüzlerce yıl sonra da cahiliye döneminde müşriklerin tapındıkları Lat, Menat, Uzza, Hübel gibi taştan oyulmuş tanrılar.. Devrin entelektüelleri dahi kendi elleriyle yaptıkları tanrılara tapıyor, kendilerine dahi faydaları olmayan taş parçalarından medet umuyorlardı.

Yüzlerce, binlerce yıl önce insanların akıl sahibi olup da yaptıkları bize akıl dışı geliyor ve bu saçmalığa gülüp geçiyoruz. Peki, içerisinde bulunduğumuz bu zamanda putlar yok mu? Elbette var. Hem de sayısını tam olarak bilemediğimiz kadar çok! Bunlar eski devirlerdeki gibi kayadan yapılmadılar belki ama yine insan elleriyle imal edildiler. Hepsini çok yakından tanıyoruz; para, makam, mevki, şöhret, hırs, ‘en’ olma, sahne, marka, televizyon, telefon, internet, sosyal medya, ev, araba, kıyafet, sigara, alkol ve hatta insanlar…

Şöyle bir baktığımızda, kendimizi sorguladığımızda nefsimizin nasıl hoşuna gittiğinin farkına varırız. Buradakilerden hangisini bize verseler geri çeviririz? Belki bir iki tanesine hayır desek de çoğunu seve seve kabul ederiz, bir süre sonra bir bakmışız ki tanrımız haline gelmişler. İçimizden: “Aa hiç öyle şey olur mu, tövbe haşa, bizim Rabbimiz tek olan Allah’tır!” deriz ama hayatın içine daldığımızda da pek öyle olmadığının idrakine varırız.

“Şu kişi olmadan nefes alamam, işim olmadan yaşayamam, evde asla duramam, telefonuma bir şey olursa sudan çıkmış balığa dönerim, arabamsız dışarı adımımı atamam, şu marka giyinmeden edemem…” İşte kurduğumuz bu cümleler ne yazık ki modern tapınmanın ispatıdır. Evet, hayatta kalmak için işe, paraya, eve, kıyafete, insanlara ihtiyacımız elbette var fakat bunlarsız asla yapamayacağımızı söyler durursak, bunları bir araç değil de hayatımızın amacı haline getirirsek bunlara bağlanmışız, kulu kölesi olmuşuz demektir.

Bu acınası hallerimiz gayretullaha dokunup elimizden alınınca da: “Allahım, neydi günahım! Ben bunu hak edecek ne yaptım!” diyerek şirkin yanında bir de isyan bataklığına sürükleniriz. Halbuki bizler, açlıktan karnına taş bağlayan, birkaç parçadan başka çeşit kıyafeti olmayan, bir bardak soğuk suyu içmeyi bile reddeden, namaz kılmanın dahi zor olduğu bir hücrede yaşayan Peygamberin (s.a.v.) ümmeti değil miyiz! Kainat onun için yaratılmışken onu elinin tersiyle iten bir Peygamber (s.a.v.) ve 70-80 senelik ömründe dünyaya bu kadar tamah eden ümmet..

Ramazan ayı geldiğinde ya da başımıza deprem, yangın gibi felaketler geldiğinde biraz akıllanır gibi oluyoruz, bir toparlanıyoruz, etkilere geçmeye başladığında yine eskiye dönüyoruz.

Geldiğimiz ve an be an geçmekte olduğumuz bu dünyada ne zaman aklımızı başımıza devşireceğiz, bütün putlardan kurtulup ne zaman tövbe edeceğiz ve ne zaman kalbimize en çok Allah’ın sevgisini yerleştireceğiz…!

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Neşe Kayan
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
2 Yorum
  • Her zamanki gibi akıcı anlatımınız bilgi odaklı yazınız için teşekkürler NEŞE KAYAN hanımefendi sevgili yazarım saygılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version