Ahir Zamanda Fıtrat Bilinci

74 Görüntüleme
5 Dak. Okuma

Çağımızın en büyük sorunu, insanın kendi yaratıldığı fıtrattan kopmasıdır. Önce bireysel, sonra toplumsal bir kopuş yaşamaktayız. Öyle bir zaman içerisinde hızla tüketime sürükleniyoruz ki, kendi kendimizi tükettiğimizin farkına varamıyoruz. Dijital kölelik sistemi içerisinde devamlı bir çöküş haline sürükleniyoruz. Kendi inancımız ve değerlerimizi bile dijital dayatmalar içerisinde bulmaya çalışırken, yanlışların en büyüğünü yine burada sergiliyoruz. Hepimiz bir kuşatmadayız.

Bugün, hangimiz pimi çekilmiş bir bombayı bile isteye evine götürür? Kendisinin ve sevdiklerinin can güvenliğini düşünür, öyle değil mi? Ancak bu zaman içerisinde tam olarak bizler bunu yapmaktayız. Aile yapımız içerisinde bir manevi kimlik oluşturmak yerine, başkalarının sahte mutluluk kareleriyle ah çekiyor, başkalarının evlerinin içerisine kadar giriyor, başkalarının gıybetine ortak oluyor, helal kazancın harama çevrilmesinde rol oynuyoruz. Üstüne bir de eşlerimizi ve çocuklarımızı yarıştırıyoruz.

Kendi kimliğimizi ve yaşam amacımızı kaybetmenin eşiğindeyiz. Birçoğumuz kendi kimliğini çoktan kaybetti ve izlerini arıyor. Birçoğumuz bir dirhem uyanışla uyanıyor ve uyandırmak için gayret sarf ediyor. Oluşturulan “ben” bilinci ile insanlar, “biz” bilincinden kasıtlı olarak uzaklaştırılıyor. İsraf ve lüks tüketimin insanların hayatlarında mihenk taşı yapmaya çalışanların esiri olmuş bir toplum olmaya aday, koşarak gidiyoruz.

Dijital dünyanın saniyelik akışında, her birimiz sınırlı ömre sahip olduğumuz gerçeğini unutmakta ve kapitalizmin sunduğu yapay bir dünya içerisinde, oluşturulmuş kitlesel algılar ile zihnen bir çürümenin içerisine sorgusuzca kendimizi bırakıyoruz. Var olan algoritma ile şekilleniyor ve o algoritmanın devamlı değişen yenilikleri arasında yer bulmaya çalışıyoruz. Hangi mecranın hangi köşesine baksak, yoğun link saldırısı altında devamlı bir şeyleri almaya mahkum ediliyoruz. Gerçek ile sanal dünya arasındaki ince çizgi kaybolmak üzere. İnsanlarda oluşan ruhsal boşluk, yaşamdan memnuniyetsizlik, bireyselleşme ve anlam krizleri ile içsel bir savaş veriyoruz.

Baktığımızda, bu satırlar bize tevekkül ve teslimiyet eksikliğini net bir şekilde göstermektedir. İslam’ın bize yüklediği hayat kurallarından görmek istediğimizi görüyor, algılamak istediğimizi algılıyoruz. Kısacası, bizi memnun edecek yanlarını alıp, arzularımıza hilaf olan yanlarını ise bırakıyoruz. Bize bahşedilen bir hayat varken, üzerimize yüklenmiş bir sorumluluk varken, yanlış yerlerde varlık göstermeye, kitleler halinde sürükleniyoruz.

Hakikate sıkı sıkıya sarılıp imanlarımızı korumamız gereken bu çağda, gözlerimizi gerçeğe kaparsak, yarın öbür gün oluşacak iman zafiyetinin farkına varamayabiliriz. Ahlaki ve manevi değerlerimizin zayıflamasında hepimiz bir parça rol oynuyoruz. Aile yapısı ve neslin bozulmasının eşiğine gelinmişken, hâlâ durup televizyon kanallarında yayınlanan boş içerikli ve suni gündemler ile bizleri yaşamamız gereken hayattan uzağa savuran tuzakları görmezden gelirsek, o dinamit bir gün evimizde olmasa da, en yakınımızın evinde patlayacaktır.

Hepimiz tek bir amaç uğruna bu yaşama gönderilmişken, esas amacımızı unutup dünyanın çürük ipine sarılmış bir halde kurtarıcı bekliyoruz. Bu zamanın zorluklarına rağmen fıtrat üzere yaşamamız, gözümüzde büyüttüğümüz kadar zor değil. Önce niyet, sonra samimiyet ile biiznillah aşılmayacak hiçbir güçlük yok. İnsan, ‘Ne için yaratılmışsa, o ona kolaylaştırılır’ . Kulluk için var isek, kime ve neye kulluk ettiğimizin farkında olalım.

Ahir zamanda fıtrat üzere yaşamak istiyorsak, önce adımlarımızı belirleyelim. On bir ayın sultanı gelmek üzereyken, Cenab-ı Hakk ile manevi bağımızı güçlendirelim. Helalinden bir hayat sürme gayreti içerisinde olalım. Bize haram ve şüpheli olan ne varsa, onlardan uzak duralım. Hayatlarımızda lükse, israfa değil, sadeliğe önem verelim. Bizlere normalleştirilmeye çalışan her değerin sahip çıkanı olalım. Neslimizin devamı olan evlatlarımızı, Cenab-ı Hakk’ın bizden istediği şekilde ve yarattığı tertemiz fıtrat üzerine büyütelim. Dayatılan ahlaki yozlaşmadan uzak tutalım. Bol bol tefekkür ve nefis muhasebesi yapalım. Ne kadar az şükrettiğimizin farkında olalım ve şükür alışkanlığı kazanalım.

İlim öğrenmek, kadın erkek her Müslümana farz iken, ilmi öğrenmek için teknolojinin nimetlerinden yararlanma şansımız varken, doğru kaynaklardan ilim öğrenme çabası içinde olalım. Mukaddes kitabımızı raflarda, duvarlarda saklamayalım. Ehemmiyetini anlayarak hayatlarımızın emniyet kemeri haline getirelim. Okuyalım, idrak edelim, hayatlarımıza katarak amel edelim. Önce kendimiz öğrenelim, yaşayalım ki başkalarına sözle davette bulunmak yerine, lisan-ı hâlimiz ile davetçi olalım.

Ahir zamanda fıtrat bilincini korumak istiyorsak, öğrenmeli ve o bilinçle yaşamak zorundayız. Sadece kendimizi değil, içerisinde yaşadığımız toplumdan da sorumlu olduğumuzun farkında olup, üzerimize düşen görevleri yapmalıyız. Bin bir fitneyi içerisinde barındıran bu çağ, bizleri fıtrattan koparmak için türlü tuzaklar sergilerken, bizler uyanık olmalı ve İslam’ın bizleri fıtrata nasıl yönlendirdiğini kavramamız gerekiyor. İnsanın ruhu hakikate muhtaçtır. Allah-u Teala bizleri eşi benzeri görülmemiş sırlar ile yaratmışken bizler inkara sürüklenmeden hakikat perdesini aralamalı, yaratılışımızın esasını hatırımızda tutmalıyız.

Kısacası, bizler fıtrata dönüş hareketini gerçekleştirmeliyiz. Unutmayın ki; şu fani hayat, gücü ve kudreti elinde bulunduran hakikatin sahibine kavuşma yolunda anlam kazanır. Hakikat ışığından uzaklaştıkça, gafletin karanlığında esir olur insan.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Eğitmen
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version