Sevmiş, çok sevmiş öyle ki… İstemiş, çok istemiş öyle ki… Ne değişti insanda, nelere neler dokundu da bozuldu. Değerler dil (gönül)den düşüp, dilin ucunda kaldı. Edebiyatını yapardı insanlar, özlemini çektiklerinin; şimdi boş lafını yapıyorlar, boşalttıkları içlerinin.
Bir de sevgi, maddesel boyuta geçti; ifadeler onu tanımlarken somut bir ticaret içeriyor. Karşılıklı gramı gramına alma verme dengesine üzerine. Görmeli, duymalı, hissetmeli denilirdi; artık tutmalı, koparmalı oldu tarifler.
Cana dokundu canan derken şair, ta derinlerini anlatırdı; şimdi cana dokundu cani şeklini aldı. En ağır ifade: “Ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca” idi. Sahiplendiğinde güzelleşiyor gibi yahut sahiplenemeyince kabul etmiyor güzelliği gibi…
Şimdi ya benimsin, ya toprağın oldu. İçsel sorunları var toplumun ve külliyen bastıramaz olduk. Hastane haberlerinde, sağlık neferlerine taarruz, topyekün toplu tüfekli devam ediyor. Sokakta kadına, kıza kesip parçalayarak kıyılıyor. Bir kasaba halkı, eski gerilim filmlerinden farksız gizli saklı çocuk kıyımı yapıyor; gözler önünden örtülerek kapatılıyor.
İçlerimize hırsı, doymazlığı, gözlerimize zevki, doyumsuzluğu, gönüllerimize kini, öfkeyi damardan değil, sübliminal akıtanlar zafer nidaları atsalar gerektir. Sokakta kalmazsınız derlerdi, misafirperverliği anlatırken. İçinden tren geçen kasabalarda, bir ev nöbet tutarmış; sıra ile gara evsiz biri gelir de orada sabahlamak zorunda kalır diye, son tren geçince sönermiş kasabadaki nöbet tutan son ışık. Hassasiyete bakın.
Kimse kimseyi tanımadan, bilmeden hep vermenin, paylaşmanın hikayesini dinler, öyküsünü yazardı. Şimdi kimse kimseyi bilmeden, onda gördüğünü, onda farkettiğini kendisinde olsun diye tırmalıyor, varı yoğu. Fabrika ayarlarını sildiler insanlığın. Bire indirip zevki, kendine aşık edip kendini, bir saydılar bir bir herkesi; hadi gelin, birleştirin şimdi bu devasa kulelerini.
Ne eğilecek biri, ne eğilene tutunacak yardım eli. Bir de bunca ego, bunca narsist yanında, bir de korkunç bilgi kirliliği. Din internetten öğrenilmez derdi rahmetli babam. Kendisi emekli müftü ve ilahiyatçıydı. İnternetten teşhis koyulmaz derdi sevgili doktorum, Op. Dr. Fatih Cesur. İnternetten hüküm verilmez hukuki bir konuda. Hasılı, ön cahilliği alır, seni ulaşman gereken mercie ulaştırır, o kadar.
Sanal ortamdan gerçek duyguları talan edip, sanal gerçeklikle gerçek meseleleri hallettik sanıyoruz. Hem hukuki, hem ahlaki, hem dini açıdan ölçülerin çiğnenmesi, deforme edilmesi, yok sayılması için türlü zeminlerin kontrolsüzce yayıldığı bir gerçek. Dur denilmediği için şu an vicdan-sızım, ahlak-sızım, din-sızım, ciğerlerimizi, gençlerimizi, milletimizi, kültürümüzü, değerlerimizi yakıp kül ediyor.
Lügat ve ansiklopediler, çok zor tetkikler ve üst düzey yetkililerce hazırlanır ve onaylanan bilgi belgelenirdi. Bozma, bozuk sunma ve bozuk kullanma engellenirdi. Oysa şimdi çok basit birkaç teknik link ve kod alımından sonra, hiçbir yetkisi olmayan, hiçbir şekilde sorgulanmadan istediği bir konuda ahkam kesiyor. Blogların gelir geçer birkaç kuralına uyduğunda ki bunlar, metnin kopyalanmamış olması gibi basit kurallar, dilediğini yazabiliyorsun.
Başıboş gençlik, tuttuğu bir yolun üzerinde, önüne ne gelirse onu doğru biliyor. Kafede Cuma günü tartışan bir genç, “Hadisi şerif yok; teknik olarak bugüne gelmelerinin imkanı yokmuş, öyle okudum” diyordu. İçindeki tezatı bile göremiyor; Kuranı Kerim geliyor, dokunulmadan, aynı dönem Hadisi Şerifler gelemiyorlar. Detayda değilim, mesele kafede gençler bunu tartışıyor, başka yerde paranın kırılma ve çoğalma yolları ile ilgili illegal yöntemler üzerinde araştırma yapıyorlar. Başka bir grup, cinsiyetsizliğin toplum için daha refah sağlayıcı olduğunu konuşuyor.
Kadınlar, daha güzel olmanın peşinde; zamansız, mekansız, uygunsuz ve sağlıksız ortamlarda sağlıklarını hiçe sayarken, zavallı küçükler de annesiz büyümenin ve kafasındaki savaşta yorulmuş bakıcıların ellerinde perişanlar. Birileri pimi çekerken sadece para kazanmayı mı düşünmüştü? Yoksa insanı tüketip, sadece kendilerini insan bilmenin mi peşindeydi? Neye dokunduklarında nelerin kül olacağını hesap etmişler miydi?
Zaman içerisinde her şey değişir; bu hayatın değişmeyen kanunudur. İleri dönük bir değişim kaçınılmazdır. Deneyen insan daima bir üst seviyeyi, daha iyiyi, daha güzeli bulur. Neticede insan, doğumdan ölüme tekamül edecek düzey ve kabiliyettedir. Bu düzen ve tertip içinde akışı tersine çevirmek kast ve gayret gerektir.
Şeytanın sözü vardı Rabbimize: “Son insan ölene kadar Cehenneme girmesi için çabalayacak.” Bir ara öyle bir insan grubuna rastladı ki, çekilip kenara onların bu mücadeleyi vermesini hayret ve dehşetle izliyor. Ateşe sevdalı habis ruhlar, Cennetin kokusunu aldıkları insanları bozmak ve değiştirmek için mücadele ediyor ve işleri hiç bir zaman bu kadar organize ve planlı olmamıştı. Tuzakların birinden kaçan, diğerinin içine düşüyor. Rabbim hepimizin canını, imanını, ahlakını, vicdanını, şefkat ve merhametini, sevgi ve muhabbetini, aklını, fikrini, gözünü, elini, ayağını muhafaza eylesin. İçinde hala insani değerleri canlı olanlara kuvvet, metanet, basiret, hikmet ve sadakat ihsan eylesin…
Gazamız mübarek olsun nefsimiz, şeytan ve şeytani ruhlarla aramızda…
Muhteşem😍😍😍