Merhaba.
Bu yazımda sizlerle aile bağı, aile bütünlüğü, ailenin toplumdaki dinamik yapısı hakkında konuşmak istiyorum.
Ezbere, yekpare, kalıpsal normlardan bahsetmek yerine ailenin içsel anlayışını dile getirmek gerçekçiliğimizi daha iyi yansıtacaktır.
Bu gerçekçiliği dile getirirken keskin olmak bizim manevi sistemimize etki edebilir lakin kendimizi kandırma dürtümüzü az da olsa frenleyebiliriz.
Aile ile alakalı konuşan ya da yazan biri görürseniz muhakkak geleneksel Türk aile yapımızdan bahsedecektir ya da dolaylı yoldan değinecektir.
Ben olaya daha vicdani bakmak yerine ya da övmek yerine hepimizin de aslında farkında olduğu ama bir türlü hazmedemediğimiz dağılan, yıkılan, bozulmaya yüz tutmuş aile yapımızı gün yüzüne çıkarmak istiyorum.
Temelde bir kavram ya da bir felsefe olan herhangi bir durum eğer zamanla bir değişime ya da devinime uğruyorsa bunu analiz ederken göz önünde bulundurulması gereken ana nedenler sosyolojik, ekonomik, kültürel, çevresel faktörlerle değerlendirilir.
Biz değişime uğrayan aile müessesini hepsine bağlayabiliriz. Ama değerlendirmelere bir başka boyut kazandırmak adına bir madde daha ekleyebiliriz. Bu da ahlaki dezenformasyon.
Medeni toplumları yıkmanın ya da hasar vermenin en kolay ve etkili yolu da etik mekanizmasına zarar vermek. Tabi ki de ahlaktan konuşurken bunun bekçiliği yapma niyetinde değilim ama buna alıştırılan bir halkı uyarmak, en azından da olsa bilgilendirmek asli görevim.
Bundan da ne olur ki cümlesi bir kartopu misali büyüyerek çığ olmaya başladı. Oysa çok basit gibi görünen bu örnek dezenformasyonun kilit noktalarından sadece biri.
Aile bağlarının bu denli güçlü olduğu bir yerde değişimin, ana sebeplerinde ötesine çıkan ahlak bilinci; bizim aslında nasıl bir çarpıklık ve ikilem de olduğumuzu da gösteriyor.
Her zehrin bir panzehiri vardır terimiyle yazımı sonlandırmak isterdim ama toplumda bütünüyle yer tutan bu kavramın dönüşümünün kötü yönde olmasına karşılık bir cevap vermek gerçekten çok zor ve endişe verici vaziyette.
Esen kalın, Sağlıcakla.